Önceki yazıda mezheblerin “SAHABE” tanımında ideolojik gittiğini ifade etmiştik. Bu yazıda ise sahabelerin birbirlerinden hadis rivayet ederken hangi kriterlere dikkat ettiğine bazı örnekler verecez.
Sahabeler, Ehli Sünnet’in (cumhurun) düşündüğü gibi her peygamberi göreni adil olarak kabul etmiyor, dürüst olduklarını bilseler bile yine duygusal yaklaşıp ideolojik kararlar vermiyorlardı aksine çok hassas davranıp, gelen rivayet için ya şahit istiyorlar ya Kur’an’a arz ediyorlar veyahutta maslahat ve akla arzediyorlardı. İlk iki nesil bu kriterleri uygulasada daha sonra ortaya çıkan siyasi olaylar maalesef bu hassasiyeti zayıflatmış ve Mutezile’ye veya Şia’ya karşılık vermek adına, ideolojik gidilmiş ve sonuç olarak Peygamber’i (s.a.v) gören herkesi adil kabul etmişlerdir.
Bazı öncü Sahabelerin Ahad hadisleri kabul etme noktasında örnekler;
1-) İbn Şihab’ın Kabisa b. Züeyb’den rivayet ettiğine göre, Bir nine Hz.Ebubekir’e gelir ve kendisine mirastan pay verilmesini ister Hz.Ebubekir ise “senin için Allah’ın kitabında bir şey bulamıyorum. Hz. Peygamberin ise bu konuda bir pay zikrettiğini bilmiyorum.” Daha sonra insanlara bu konuda bildikleri birşey olup olmadığını sordu. Muğire b. Şu’be kalkıp, Hz.Peygamber’den nineye altıda bir verileceğini duydum der. Hz. Ebubekir “Şahidin var mı?” diye sorunca, Muhammed b. Mesleme aynı şeye şahit olduğunu söyledi. Hz Ebubekir ise o kadın için bu hisseye hükmetti. (1)
Hz. Ebubekir burada Muğire b. Şu’be’den gelen hadisi ancak şahit getirmesi şartıyla kabul etmiştir. Muğire b. Şu’be’ye Peygamber’i görmüş, o zaman doğru söyler yada güvenilirdir deyip duygusal yaklaşmamış aksine tahkik edip sorgulamıştır. Buradan Muğire b. Şu’be’nin güvenilmez biri olduğu çıkmayacağı gibi Hz.Ebubekir’in hadis konusunda ne kadar titiz olduğu ortadadır.
2-) Hz.Ömer bir gün Ebu Musa el-Eş’ari’ye haber yollayıp kendisine gelmesini söylemişti. Ebu Musa Hz.Ömer’in evine geldiğinde kapının dışında üç defa girmek için müsade istemişti ancak içerden ses alamayınca geri döndü. Hz.Ömer onun geri dönüp gitmekte olduğunu görünce peşinden geri gelmesi için birini gönderdi. Ebu Musa geri gelince ona “Niye geri döndün” diye sordu. Ebu Musa ise; “Geldim kapının önüne üç defa selam verdim, cevap alamadım geri döndüm. Çünkü Hz.Peygamber “Sizden biriniz üç defa müsaade isteyip kendisine müsade verilmezse geri dönsün”(2) buyurmuşlardır. Bunun üzerine Hz.Ömer “Bunun için mutlaka bana şahit getireceksin” der. Ebu Musa Ensar’dan bir grubun topluca oturduğu bir yere gider ve ordakiler; “seni endişeye düşüren nedir?” diye sordular. Oda başından geçenleri anlattı. Oradakiler “En küçüğümüz gitsin” dediler. Bunun üzerine Ebu Said el-Hudri, Ebu Musa ile birlikte gittiler ve Ebu Musa’nın lehine şahitlik etti. Bunun üzerine Hz.Ömer, Ebu Musa’ya dediki “Bil ki seni itham etmiş değilim; fakat bu, Resulullah’tan hadis rivayetidir.(hassas bir konudur.) (3)
Hz.Ömer’in’de tavrı Hz. Ebubekir’den farklı değil Ebu Musa’nın takvalı biri olduğunu bildiği halde ondan şahitlik istemiştir ki olması gerekende budur. İlmi meseleler duygusallıkla ele alınacak meseleler değildir. Öncü sahabeler bu inceliklere dikkat etmesine rağmen usul kitaplarında Peygamberi gören ve bu hal üzere ölen herkes udul kabul edilip, usuli kriterlerden beri tutulmuşlardır.
3-) Amidi Hz.Ali’nin hadis ravisine yemin ettirdiğini haber verir. Hz.Ali şöyle buyurmuştur. “Hz.Peygamberden hadis işittiğimde, Allah beni ondan dilediğim şekilde faydalandırırdı. Fakat başkası hadis naklettiğinde ona yemin ettirir, yemin ederse kabul ederdim.” (4) Nitekim Hz.Ali’nin hadis işittiği kimseler Peygamberi görenden başkası değildir. Buna rağmen Hz.Ali ona yemin ettirip tahkik ederdi Peygamberi görmüş o zaman adildir deyip geçmemiştir.
Hz.Ali bazen raviye güvenmediği için hadisi kabul etmeyip reddetmiştir. Abdullah b. Mesud’a “Muvaffıda”* nın durumu sorulmuştur. İbn’i Mesud; “Bu konuda kendi ictihadıma göre hükmediyorum… Ben bu kadının Mehri Misli hak edeceği kanaatindeyim demiştir. Bunun üzerine Ma’kıl b. Sinan el-Eşcai kalkıp şöyle dedi; ” Ben şahidim ki sen bu konuda Peygamber’in Berca bint Vaşık hakkında hükmettiği gibi hükmettin” dedi. Fakat Hz.Ali bu hadisi reddetmiş ve “Topuğuna bevleden bir bedevinin sözü üzerine Allah’ın Kitabı’nı bir kenara bırkamayız.” Demiş ve o bu konuda bu kadına mehir verilmeyeceğini Bakara/236 yı delil getirerek ifade etmiştir. (5)
Hz.Ali bahsi geçen sahabeye! güvenmemiş bundan dolayı ondan gelen hadisi reddetmiş ve hadiside Kur’an’a arzedip Kur’an ile amel etmiştir.
4-) Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resulullah; “Kim bir cenaze taşırsa abdest alsın” buyurmuştur. Ebu Hureyre’de bu hadis üzerine cenaze taşıyan kimsenin abdest alması gerektiği hükmüne variyordu. Ancak Abadile’den Fakih sahabe Abdullah ibn Abbas, cenaze taşıyanın abdest almasına hükmetmeyip “Birkaç kuru tahta taşımaktan ötürü bize abdest gerekmez”(6)deyip hadisi akla arzedip kabul etmemişir. Birçok fakih ise burada hadisin zahiriyle amel edilemez hükmünü çıkarmışlardır.
Öncü sahabeler her gelen sözü kabul etmemiş araştırıp tahkik edip, Kur’an’a ve akla arzetmişlerdir.
5-) Son olarak Hz.Aişe’nin Ebu Hureyre’nin hadisine yaptığı tenkidi; Sahihayn’da yer alan “Sizden biriniz uykudan uyandığında ellerini kaba sokmadan önce yıkasın, çünkü böyle bir kimse elinin geceleyin nerede gecelediğini bilmez” (7) Hz.Aişe bu hadisi -Hacc:78- ayetine ters düştüğü gerekçesiyle ve aynı zamanda maslahatıda düşünerek kabul etmemiştir. Nitekim Hz.Aişe “Mihras* ile bu işi nasıl yapabiliriz?” Deyip bunun müslumanlar için bir zorluk olduğunu Allah’ın ise müslümana dinde zorluk yüklemediğini ifade etmiştir.
Burada önemle belirtmek istediğim konu bu sahabelerin ictihadları sonrası vardığı hüküm değil,içtihadları için kullandıkları usuldur.
Örneğin; Hz.Aişe mihras ile bunun olmayacağını belirtmiş ve Allah’ın kulları için zorluk istemediğine hamletmiştir. Ancak günümüzde ve kültürümüzde mihraslar kullanılmamakta, musluklardan abdest ihtiyacı vb. ihtiyaçlar karşılanmaktadır. Hz.Aişe’nin söylediğinin aksine bugün bu uygulama hijyen açısından gayet makuldur. Bundan dolayı asıl odak noktamız Hz.Aişe’nin vardıği hüküm değil metodudur.
Hz.Aişe’nin bu yaklaşımından kanaatim şu şekilde; Subutu Kat’i (kesin) olan Kur’an yani “Allah dinde sizin için hiçbir zorluk yüklememiştir”(Hacc/78) ayeti, bize gösterir ki; aslolan dinde kolaylıktır bu kolaylığa maslahat açısından ters olabilecek, durumlar kabul edilmemelidir. Bu ister ictihad,ister hadis olsun farketmez. Subutu zanni(kesin olmayan)olan, Subutü kati(kesin) olanın önüne geçmemelidir.
Bu anlamda Hz.Ebubekir’in, Hz.Ömer’in, Hz.Ali ve Hz.Aişe’nin vardığı hükmün sonucuna değilde anlayışındaki usulüne yani; “Hadis kabul ederken peygamberi görmüş, takvalı olsa bile şahit aramasına, Yemin ettirmesine, güvenmeyip reddetmesine, ayrıca hadisleri akla ve Kur’an’a arzetmesine odaklanmalıyız.”
Kaynak;
1- Beyhakî, es-Sunenu’l-Kubrâ, W234; Abdurrezzâk, X/274; Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV/225; Ebû Dâvûd, Ferâiz, bab no: 5; Hâkim, Müstedrek, 1V/338; Begavî, Şerhu’s-Sünne, V1II/345-6.
2- Buhari İsti’zan-13
3- Müslim, Adab, 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 19, 221, IV, 393, 398, 400, 403, 410, 418
4- Amidi el-İhkam 1/175.
* Muvaffıda; Mehri belirlenmeden evlenmiş ve kocası zifafa girmeden önce ölmüş kadının durumu.
5- Tirmizi, “Nikah”, 43; Hakim, el-Müstedrek (thk. Mustafa Abdülkadir Atil), Beyrut 1990, II, 197; Beyhaki, Sünen, VII, 247.
6- Ebu Davut-Cenaiz/39 Tirmizi-Cenaiz/17
7-Buhari-Vudu/26, Müslim-Taharet/87-88
*Mihras; Abdest almak için vb. ihtuyaçları karşılamak için içine su koyulan geniş su kabı.