
Hepimiz “Ehli Sünneti” en doğru metod,yol olarak biliriz. Bunun dışında kalanlar ise ehli bidat diye sınıflandırılır yada adlandırılır. Bir çok cemaat ve gruplar itikadda ehli sünnet olma şartı koşarlar. Peki tarihsel açıdan ve günümüz açısından hangimiz ehli sünnet?
Ehli Sünnet’den kastımız “Kur’an ve Sünnet’e” tabi olmak ise biliyoruz ki, Hariciler de mutezile de Kur’an ve Sünnet’e tabilerdi. Kendilerince bu kaynaklardan hüküm çıkarıyorlar. Mutezile de Hariciler’de sünneti bir bütün olarak reddetmiş değillerdi kendilerince bazı kriterlerden geçiriyorlardı. Dolaysıyla ehli sünnetliğimiz Kur’an ve Sünnet’e tabiilik ise çokta tutarlı değil diğer gruplardan ayrılan seçenekte değil.
Ehli Sünnet’dan kastımız “Eşairilik-Maturidilik” ise, Eşariler de Maturidiler de itikad noktasında ihtilafa düşmüşlerdir. Kimisi ameli imandan bir cüz sayıp kimisi bir cüz saymamıştır. Kimisi iman artar eksilir derken kimisi imanda böyle birşey söz konusu değil demuştir. Kimisi birşey asli itibariyle iyi ve kötüdür derken kimisi hayır onun kötü ve iyi guzel veya çirkin olmasını Allah belirler demiştir. Kimisi İslam’dan haberi olmayanlar (fetret ehli) necattır derken kimisi akıl şartı koymuştur. Hiç değilse aklıyla Allah’ı bulmalıdır demiştir. Hasılı kelam Eşari ve Maturidi’nin ihtilafına bakmak isteyenler literatüre bakabilirler. Eşarinin müslüman dediğine Maturidi kafir demiş, Maturidi’nin müslüman dediğine eşari kafir demiştir. Yada Cennet-Cehennem hükmü vermiştir. Peki sormak gerekir bunlardan hangisi Ehl-i Sünnet?
Ehl-i Sünnet’den kastımız dört mezhep ise Ahmet b. Hanbel’in ilel kitabına bakarsanız. Ebu Hanife hakkında Mürcie’den tut “iyiki de öldü dini parça parça yok ediyordu” denildiğini görürsünüz Ehli Rey ve Ehli Hadis’in mezhep taassubunda ne derece ileri gittiklerine şahit olursunuz. İmam Şafii hüsnu zan yaparak Ebu Hanife için demediğine inansakda hanefiler ile meşhur olan istihsan için Risalesin’de istihsan yapan kendini Allah yerine koymuştur gibisinden cümle kurması doğal karşılanan bir durum olmasa gerek. Eğer bu anlamda Ehl-i Sünnet’den kastımız dört mezhep ise bu tekfirleri ve bu dışlamayı hangi çerçevede değerlendirecez?
Gelelim günümüze bugün en bidatçi sofi tarikatı da ehli sünnet olduğunu iddia ederken, en radikal tekfirci selefi kesimde kendini Ehl-i Sünnet olarak tanıtıyor. Bunlar en uç örnekler aradaki mutedil denilen cemaatlerin de böyle ayrıma gitmeside var tabiki. Ehl-i Sünnet’in bu karmaşa tarihi göz önüne alınınca ortaya kuru bir taklitten klişe bir söz olan “Ehl-i Sünnet’sin demi?”, “Onlar Ehl-i Sünnet değil mi?”, “Ehl-i Sünnet itikadında demi?” vb. Sorularla karşı karşıya geliyoruz. Ehl-i Sünnetlik şartı koşan kendi zihin dünyasında yada cemaatinin, tarikatinin zihin dünyasında ki “Ehl-i Sünnet” tanımında olanı hak olarak dayatıp diğer geri kalan kısımda ehli bidat olarak kalmış oluyor. Şu durumda hangimiz gerçekten Ehl-i Sünnet hangimiz Ehl-i Bidat, yada bu ayrıma gerek var mı?