İslam Hukukunda Sabiteler ve Değişkenler

İslam Hukukunun temel de iki ayrımı vardır. Bunlar; “Cüz’i-Külli” veya “Tümel-Tikel” ya da “Sabite-Değişken” ve “Taabbudi-Taalluli” şeklinde ifade edilmiştir. Yani zaman ne kadar değişirse değişsin bu sabiteler hiçbir zaman değişmeyecek aynı kalacaktır çünkü bu nasslar muhtevası gereği bu değişimi kabul etmemektedir. Bununla birlikte kimi hükümler de vardır ki bunlar Resulullah’ın bulunduğu toplumun maslahatını gözeterek, gerek komutanlık sıfatıyla gerek devlet liderliği sıfatıyla, gerekse tavsiye niteliğinde ders vermek amacıyla verdiği hükümlerdir ki bunların mutlak bir bağlayıcılığı yoktur zamanın ve toplumun değişmesiyle bu hükümlerde değişiklik gösterebilir.

İbn Kayyım bu sabiteler ve değişkenler hakkında “Bu geniş bir bölümdür. İnsanların çoğu sabit ve değişmeyen hükümlerle, maslahatın varlığı ve yokluğuna bağlı olarak değişebilecek hükümleri karıştırmaktadır.”[1] Gerçekten de bugün kimi kesim değişken olanları sabiteymiş gibi sunarken kimi kesim ise sabiteleri değişkenlere dahil ediyorlar buda ciddi ihtilaflara neden olmaktadır.

Sabiteleri Karadavi şu şekilde sınırlandırmaktadır; “1-İman’ın Şartları olan beş ilke.2-İslam’ın şartları olan beş amel,3-Kesin haram olan ilkeler,4-Ahlaki ilkeler,5-Dinin kesin hükümleri”[2]

Bu temel beş ilkeyi benimsemekle birlikte bunları üç ana başlık altında şu şekilde açıklayabiliriz;

1-    İnanç İlkeleri; İslam’ın en temel ilkeleri olan bu ilkeler bütün alimlerce bilerek reddi dinden çıkmaya neden olan ilkelerdir, dolaysıyla bunlar İslam’ın özünü teşkil edip değişime açık olmayan ilkelerdir ki bunlar İslam’ın ve İman’ın şartları diye meşhur olan “Allah’a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberler, Ahiret gününe, Kaza ve Kadere iman” yine “Namaz,Oruç,Zekat,Hac, ve Kelime-i Şehadet” olarak bildiğimiz inanç ilkeleridir. Bunların muhtevasının ihtilaflı olması sabiteler olmasına mani değildir. Örneğin  külli(tümel) bir ilke olarak namazın farz olması asıl olandır, namazın detayların da yer alan bazı şekli değişiklikler namazın külliliğine zarar vermez.

2-    Ahlaki İlkeler; Hz.Aişe, Hz.Peygamberin ahlakının Kur’an olduğunu bildirmiştir.[3] Kur’an’ı inceleyen ve üzerinde tefekkür eden kimse evrensel Ahlak ilkeleri ile karşılaşacaktır. Bu evrensel ahlaki ilkeler zamandan zamana çağdan çağa değişmeyen niteliklerdir. Örneğin “kibir” hiçbir zaman değişmeyecek bir durumdur sadece kibri sağlayan etkenler değişiklik arzedebilir ama en temelde bu kavram insanoğlu varolduğu müddetçe her toplumda ve zamanda olabilecek bir durumdur bundan dolayı Allah bunun kötü bir şey olduğunu hatırlatır, yine aynı şekilde “Dürüstlük” kavramı da toplumdan topluma çağdan çağa değişen bir ilke değildir. Bunun gibi sayabileceğimiz bir çok kavram aslında insanoğlunun fıtrarında sabite olduğu için Allah’ın bunu haram yada helal veya men etmesi ve teşvik etmesi sabit olarak kalacaktır. Özellikle bu noktada İslam Alimleri’nin, Zaruriyyat dediği;  “canın,malın,neslin,aklın ve dinin korunması” şeklinde ifade ettiği beş temel ilke üzerinden de değerlendirmek gerekiyor nitekim İslam’da zinanın haram kılınması neslin korunması gayesi taşımaktadır. Dolaysıyla zaman içerisinde kimi kesimde zinanın normal olarak görülmesi onun bu amacını ortadan kaldırmaz bu nesli koruma ilkesi altında eş cinsellik, lezbiyenlik, lutilik(gaylık) vb. durumlarda haramdır. Kısaca İslam’ın bu ahlaki ilkeler çerçevesindeki hükümleri evrenseldir ve değişkenlik arzetmezler.

3-    İslam’ın Sınırlarını Belirlediği Hükümler; Bu hükümler Allah’ın Kur’an’da gerek miktar gerek ölçü olarak koyduğu sınırlardır. Buna had cezaları, kısas, miras, evlenme ve talak(boşanma) diye sınıflandırabiliriz. Bunlar nass ile sabit olup değişim kabul etmeyen aslında bütün toplumlara ve çağlara hitab eden nasslardır. Yukarda da bahsedildiği gibi kimi kesim bu sınırları belirtilen hükümlerin zaman içerisinde değişebileceğini dolaysıyla sabiteler içerisinde yer almadığını iddia etseler de biz, dillerin zaman içerisinde değişime uğrasa bile Kur’an’ın dilsel olarak evrensel bir nitelik taşıdığını yani o dönemede hitap ettiği gibi bu dönemin sorunlarına da ışık tuttuğuna şahit olmaktayız. Yani Kur’an kendisi “Mübin” olması nedeniyle çağlara hitab eden bir kitap. Kaldı ki bir çok kesinliği doğrulanmış bilimsel veriler de, Kur’an’ın bu özelliğine şahitlik etmektedir. Bu noktada şunu hatırlatmak gerekir ki elbetteki Hz.Peygamber dönemine has bazı ayetler mevcut ama bu Kur’an’ın evrensel olma ilkesine zeval getirmez. Örneğin Allah ayette “Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.”[4] Buyurmuştur. Bugün ABD,ÇİN,JAPONYA gibi ülkelerde bile idam cezası uygulanıyor. Kısasın aslında hak, hukuk ve adalet noktasında dengeli bir uygulama olduğunu akıl sahipleri farkına varacaktır. Bu sınırların hikmetlerini inceleyenler aslında neden evrensel olduğunu anlamış olacaklardır. Diğer önemli noktalardan biri ise Kur’an’da seksen yada yüz sopa diye bildirilmiş olan rakamsal verilere takılıp bunda hikmet veya illet aramaktır. Burada kabul edilmesi gereken nokta bu şekilde sayıları bildirilmiş had cezasının sayılarının hikmetini bir tek Allah’ın bildiğidir. Neden yetmiş değil de seksen yada neden doksan değil de yüz diye sorular sormak yersiz olacaktır.

Bu genel ilkeler dışında olabilecek cüzi meseleler değişim gösterebilir. Zamanın ve mekanın değişmesiyle değişiklik göstermesi de zaten kaçınılmazdır. Bundan dolayı da İslam Hukuku gerek füru gerekse usul olarak yeniliğe açıktır ve donuk olmaması açısından eleştirilip geliştirilmelidir.

 

[1] YUSUF el-Karadavi, İslam Hukukuna Giriş, 1. Bs (İstanbul: Nida Yayıncılık, 2019), 296. İğasetü’l-Lehfan c.1 s.346,349

[2] el-Karadavi, İslam Hukukuna Giriş, 294-295.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163., Müslim, Müsâfirin 39

[4] Bakara/179

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir