
Zahiri mezhebiyle özdeşleşen İbn Hazm, çok yönlü bir alim olarak bilinir. Nitekim kendisi Zahiri Mezhebi’nin en büyük temsilcisi olmakla beraber hem fakih, hem şair, hem tarihçi, hem edip, hemde muhaddistir. Bu alanlarda bir çok eser veren İbn Hazm bu kadar çok yönlülüğüne rağmen Kıyas’ı kabul etmediği için İslam alimlerince tenkide uğramış eleştirilmiştir. Zahiri yorum yapıp kıyastan kaçınan İbn Hazm delil çıkarmada Kur’an ve Sünnete dayanıp akli çıkarımlardan uzak durmasından dolayı Selefi anlayışın ilim noktasında dayanaklarından biridir. İbn Hazm nassları zahiri bir şekilde yorumlamasına rağmen cehaleti bir bütün olarak ister ameli ister itikadi meseleler olsun mazeret saymıştır.
Önceki makalemizde(1) fetret ehlinin durumunu genel bir şekilde izah ettiğimiz için bu makalede İbn Hazm’ın Müslüman olduğunu ikrar edip ancak bazı arizi nedenlerden dolayı kendisine ilmin ulaşmadığı (hüccetin ikame edilmediği) kimsenin durumu hakkındaki nakillerini değerlendireceğiz.
İbn Hazm’a göre İman edip, cehaleten itikadi meselelerde hata yapanın durumu; “Biz bunu için deriz ki; Küfür sözü ve fiili işleyen kimse bunu yaptığı tüm durumlar için kendisine hüccet ikame edildikten sonra ya küfre girer yada fıska, ancak kendisine hüccet ikame edilmemişse hatalıysa bu kimse mazurdur.”(2)
İbn Hazm dini meselelerin tümünü kapsayacak şekilde yani gerek ameli gerekse itikadi meseleler olsun tümü cehaleti mazeret sayıp delilin ulaştırılması şartını koşmuştur. İbn Hazm hüccetin ikamesini de şu şekilde tarif etmiştir; “Hüccetin ikamesinin özelliği ise, hüccet ulaştığında kişinin yanında, kendisine ikame edilen hüccet ile çatışacak hiçbir şüphenin kalmayacak şekilde açıklanmış olması gerekir.”(3)
İbn Hazm, “Kişinin rabbe cism, suret atfetmesi şayet cahil ise o mazaret sahibidir ve ona sorumlulukda yokdur, ona öğretmek gerekir. Şayet kendisine Kur’an ve Sünnet’den bir delil ulaştırılırsa(ikame edilirse) o inatçılık yaparsa muhalefet ederse işte o kişi kafirdir ve kendisine mürted hükmü verilir. Yine birisi deseki; Allah falancadır, insan onu gözle görebilir, veya yaratılmışlardan bir cisim ile cisimlendirirse ve yine deseki Hz.Muhammed Nebi’dir ama Hz.İsa değildir. Her birine hüccetin ikamesinin geçerliliği için ikiside küfür de farklı değildir, şayet mümkünse kendisine tebliğ edilmemiş birini bulup tebliğ eder aksi halde hüccet ikame edilmeden onu tekfir etmek gerekmez.”(4) diyerek bu durumu daha açık hale getirmiştir. İbn Hazm’a göre birine uluhiyyet sıfatı vermek şayet cahil ise hüccet ikame edilmemişse tekfir hükmünün olmadığı yönündedir. İbn Hazm bu ikrarıyla gerek tevhid gerek ibadet vb. konularda cehaleti mazaret saymış ve kendilerine delilin ulaştırılması gerektiğini öngörmüştür.
İbn Hazm, leysilerden bir grup hakkında bahsi geçen hadis için “ Bu hadis cehalet özrü içindir. Kendilerine hüccet ikame edilmediğinden dolayı onlar dinden çıkmamışlardır. Leysiler Resullah’ı yalanlayıp yalan söyledikleri için şüphesiz kafir olurlardı ancak onlar bedeviliğinden ve cahilliklerinden dolayı mazurdurlar tekfir edilmezler.”(5)
Sonuç olarak tüm bu nakillerden anlaşılıyor ki İbn Hazm cehaleti bir bütün olarak mazeret sayıp gerek akidevi, tevhidi gerekse ibadet ile alakalı konularda dahi cehaleti mazeret görüp tekfir edilmeyeceğini bildirmiştir.
Kaynakça;
1- http://www.mucahidpalevi.com/2020/05/29/ibn-teymiyyeye-gore-cehalet-mazeret-midir/
2- İhkam İbn Hazm; 1/68
3- İhkam İbn Hazm; 1/68
4- el-Fasl İbn Hazm 3/292-293
5- el-Fasl İbn Hazm; 10/410