İbn Teymiyye’ye Göre Cehalet Mazeretmidir?

Günümüz de tekfir mevzusu daha çok “Cehalet Özrü” konusu çerçevesinde gerçekleşmektedir. Selefi anlayışa tabii olanlardan kimi kesim, cehaleti özür saymayıp dolaysıyla toplumda avam olan kesimi tekfir etmektedirler. Selefi yorumun en temel dayanağı İbn Teymiyye’dir. Bizde cehalet özrü mevzusunu başta İbn Teymiyye olmak üzere Selefi yorumun diğer dayanakları olan İbn Hazm, Muhammed b. Abdulvehhab, Useymin’nin kendi kaynaklarından değerlendireceğiz. Bunların her birini ayrı ayrı makalelerde değerlendireceğiz. Cehalet özrünü iki sınıf ve iki konuda ele alacağız; İlk olarak kendisine hüccetin hiç ulaşmadığı (fetret ehli) kimseler, diğer sınıf ise müslüman olduğunu söyleyip bir takım arızi nedenlerden dolayı kendisine ilmin ulaşmadığı kimselerin durumu hakkında olacaktır. Diğer mevzu ise cehaletin hem itikadi hemde ameli meseleleri kapsadığı üzerine olacaktır.

İbn Teymiyye İslam’i ilimlerde otoriter bir alim olup, bir çok farklı konularda eserler ve fikirler sunmuştur. İbn Teymiyye’nin kaynaklarını incelediğimizde, onun gerek ameli gerek itikadi konularda cehaleti mazeret olarak sunduğunu görmekteyiz.

İbn Teymiyye’ye göre Fetret Ehli;  “Teklif, Darul Ceza olan Cennet ve Cehennem’e girmeye engeldir. Kıyamet meydanında bunlar imtihan edileceklerdir. Tıpkı berzahta imtihan edildikleri gibi. Onlardan birine şöyle sorulur; Rabbin kim? Dinin ne? Peygamber’in kim? ve Allah şöyle buyurur; “İş ciddileşip paçalar sıvandığı gün secdeye çağrılırlar, ama bunu yapamazlar;”…(1)

İbn Teymiyye ve Selefi ekol fetret ehlinin ahirette imtihana tabi tutulacağı görüşündedir nitekim Beyhaki, İbn Kayyım, İbn Kesir ve İbn Hacer’de aynı kanaattedirler.(2)  Dolaysıyla İbn Teymiyye kendilerine Risalet mesajı hiç ulaşmamış kesimin durumunu Allah’a bırakmış ve maazeret çerçevesinde değerlendirmiştir. Bu durum zaten bilinen bir durum olduğundan çok uzatmaya ihityaç yoktur. Fetret ehli hakkında Eşariler onlara kurtuluşa ermiş hükmü verirken nitekim Serahsî, Kādîhan ve İbnü’l-Hümâm’ın yanı sıra Buharalı diğer bazı Mâtürîdî âlimleriyle İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, gibi âlimler, bu kanaattedir. (3)  Maturidiler, akıl şartı koşup en azından akılları ile tek bir Allah’a inanma şartı koşmuşlardır. Ebû Hanîfe olmak üzere Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ile bu mezhebe bağlı âlimlerin çoğunluğu ve Mu‘tezile’nin tamamı bu görüştedir.(4)

Dolaysıyla gerek Ehl-i Sünnet gerekse Mutezile olsun İslam alimleri bu durumu mazaret olarak kabul etmişlerdir. Çünkü “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar…” ayeti vb. ayetler çerçevesinde değerlendirince fetret ehlini mazeretli saymamak, Allah’ın genel olarak koyduğu hükme aykırı düştüğü ortaya çıkar. Yine Allah başka bir ayette “…Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” buyurarak bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

İbn Teymiye’ ye göre İman edip, cehaleten itikadi meselelerde hata yapanın durumu; İbni Teymiyye Anzî’nin tahkik ettiği “İhnaî’ye Reddiye” adlı kitapta derki: “Allah’tan başkasına dua eden yahut tavaf eden kişi müşriktir, bu ameller küfür amelleridir, ancak bazen bu işlerin şirk ve haram olduğunu bilmeyenler vardır. Nasıl ki Tatar ve başkaları İslam’ dinine girerken beraberinde küçük putlar bulundurup onları yüceltirlerdi aynı şekilde bu insanlar bunun İslam dininde haram olduğunu bilmezlerdi. Bazıları da ateşe taparak yaklaşırlardı, bunun haram olduğunu bilmezlerdi. İslam dinine yeni girenlerin içinde şirkin birçok çeşitleri onlar arasında gizli olup, şirk olduğunu bilmezlerdi, işte bu kimseler sapıklık içindeler, Allah’a yaptıkları ameller batıl olduğu halde, cezaya müstahak olamazlar, çünkü Allah’ın onlar üzerine hücceti yoktur. Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.”(5)

İbn Teymiyye şirk ameli işlenmesine rağmen kendilerine delilin ulaştırılıp bildirilmemesinden dolayı onların cezaya müstehak olmadığını bildirmiştir. İbn Teymiyye’den bu minvalde bir çok nakil vardır.İbn Teymiyye gerek akidevi meselelerde olsun gerek ameli meselelerde olsun bilmeden işleyen kimsenin mazur olduğunu söylemiştir bunun aksini ifade edenler için ise şu şekilde cevap vermiştir; ”Onlardan hiç biri ‘’kişinin inkar etmekle kafir olacağı usûli(itikadi) meseleler ve inkar etmekle kafir olmayacağı fürû meseleler’’ diye meseleler arasında bir ayrım yapmamışlardır. Meseleleri bu şekilde ayırmaya gelince, bunun ne sahabeden ne de onlara ihsan ile tâbi olanlardan ne de İslam imamlarından bir aslı yoktur. Aksine bu tür görüşler, hakikatte Mutezile ve emsalleri olan diğer bidat ehlinden alınmadır.” 

“Eğer dese ki: usûl meseleleri kat’i meselelerdir. Ona denir ki: Bir çok amelî mesele vardır ki kat’idirler.(kesin) Yine bir çok itikadi konular vardır ki kat’i değildirler. Meselenin kat’i veya zanni(kesin olmayan) oluşu göreceli bir şeydir. Nitekim bir meselede kişiye kati delil açık olduğundan dolayı o mesele o kişiye göre kati olabilir. Bu, tıpkı bir nassı direk Rasûlden işittiği ve Rasûlün o nass ile neyi kastettiğini kati olarak bilen kişinin durumu gibidir. Ama ne var ki aynı nass, bırak kati olmayı, nassın kendisine ulaşmamasından veya ulaşıp da sâbit görmemesinden veya o nassı anlamamasından dolayı bir başkasına göre aslen hiç zanni bile olmayabilir.

Nitekim sahihlerde Nebi’den, ailesine şöyle diyen kişinin hadisi sâbit olmuştur. ”Ben ölünce külümü uzaklara götürüp denize savurun. Vallahi eğer Allah güç yetirirse hiç kimseye etmediği azabı bana eder. Allah Teala karaya; onun külünden ne almışsa, denize de onun külünden ne almışsa iade etmesini emreder. Sonra Allah Teala o kişiye hitâben: ”seni böyle bir söz etmeye iten neydi?” diye sorar. O ise cevaben ”senden korkumdu ya Rabb” der. Bunun üzerine Allah Teala onu bağışlar.”

Bu adam Allah Teala’nın kudretinde ve âhiret hayatında şüpheye düşmüştü. Hatta tekrar döndürülmeyeceğini ve böyle yaparsa Allah Teala’nın onun kemiklerini bir araya getirme konusunda kendisine güç yetiremeyeceğini sanmıştı. Bu itikadına rağmen Allah Teala onu bağışlamıştır. Bu gibi konular başka yerlerde genişçe açıklanmıştır.”(6)

Böylece biz anlıyoruz ki İbn Teymiyye itikadi meselelerde de cehaletin mazeret olduğunu ifade ediyor. Nitekim İbn Teymiyye’nin de dediği gibi imamlardan aksi görüş bildirilmemiştir. Sahabe, Tabiin ve imamların bunda icması vardır. İmam Şafii’nin bu konuda “Yüce Allah kitabında kendisi için bazı isim ve sıfatları zikretmiş ve peygamber sallallahu aleyhi vesellem in ümmetinden Müslüman olan kimse bunları reddedemeyeceğini bildirmiştir. Çünkü o isimleri Kur’ân’da geçmiştir. Bu isimlerin Allah’a ait olduğunu Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ‘den sabit olmuştur. Bunları bildikten sonra muhalefet ederse o kâfir olmuştur, ancak bu muhalefet kendisine bilgi gelmeden önce olmuşsa o kişi bilmediği için mazurdur. Çünkü bu gibi ilimlere ne akıl ne hikâye, ne de fikir ve düşünceyle de ulaşılmaz. O kişiye bilgi ulaşmadığından cehalet olduğu için tekfir etmiyoruz.”(7) şeklinde ifade etmiştir.

Sonuç olarak İbn Teymiyye’ye göre kendinin müslüman olduğunu ifade eden, Allah’a ve Resulü’ne iman ettiğini ikrar eden ancak cehaleten gerek itikadi gerek ameli meselelerde hataya düşen kimsenin mazur olduğunu anlamış olduk. Bu noktada davetçilere düşen görevin onları tekfir etmek değil kalplerinde olan imanın bilincini verip bu hatalardan uzak tutmaya çalışmaktır.

Kaynakça;

1-Fetava 4/303-304
2-Muvaffak Ahmed Şükrî,s.77-83
3-Eş‘arî, Maḳālât, s. 127; İbn Hazm, el-Uṣûl ve’l-fürûʿ, s. 131-132;
4-Nesefî, Tebṣırâtü’l-edille, I, 453; İbnü’l-Hümâm, s. 165-166; Beyâzîzâde, İşârâtü’l-merâm, s. 79-82
5-İbni Teymiyye Anzî’nin tahkik ettiği “İhnaî’ye Reddiye,206
6-Fetava/23-s.347
7-Siyeru-A’lamin-Nubelâ,10,79

5 thoughts on “İbn Teymiyye’ye Göre Cehalet Mazeretmidir?

  1. Çok yalın ve anlaşılır dil kullanmanızı takdir ediyorum. Allah ilminize bereket versin!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir