Önceki makalemizde Kur’an’ın “Cehaletten” kastının bile bile yapması olduğunu bildirmiştik. Bu yazımızda inşallah bu konuda diğer delilleri ve nakillerden bahsedeceğiz.
Allah Kur’an’da şöyle buyurur; “Allah´ın kabul edeceği tevbe, ancak cehaletem(bilmeden) kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Nisa/17) Bu ayetin zahirine bakınca Allah bilmeden haberi olmadan günah işleyenin günahını kabul edilmiş olarak anlaşılmaktadır. Şayet ayeti bu şekilde anlarsak bile bile yapılan günahların hiçbir şekilde tevbesinin kabul edilmeyeceği anlamı ortaya çıkmış olur ki buda Kur’an ve Sünnetteki bir çok nassa aykırı düşer. Bundan dolayı bütün müfessirler bu ayetteki mananın aslında bilerek günah işleyen daha sonra bu günahından tevbe edeni kapsadığı konusunda icma etmişlerdir. Taberi bu konu hakkındaki nakilleri şu şekilde sıralar; Âyet-i kerimede geçen ve “Cehaletle kötülük işleyen” diye tercüme edilen ifadesindeki “Cehaletle” kelimesin den neyin kastedildiği hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Ebul Âliye, Katade, Mücahid, Süddi, Abdullah b. Abbas, Ata b. ebi Rebah ve İbn-i Zeydden nakledilen bir görüşe göre, buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, kulun, günah işleme halidir. Bu hususta Ebul Âliyenin şunu söylediği rivayet edilmiştir: “Resulullahın sahabileri derlerdi ki “Kulun günah işlemesi cehaletin kendisidir.” Katade de şöyle demiştir: “Resulullahın sahabileri, kasıtlı olsun kasıtsız olsun, herhangi bir şekilde günah işlenecek olursa onun cehalet olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.” Bu izaha göre, âyetin bu bölümünün mânâsı: “Allah katında makbul olan tevbe, ancak cahilce kötülük işleyip…” şeklindedir.
b- Mücahid ve Dehhaktan nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, “Kasıtlı olarak günah işleyen” demektir.
c- Dehhaka göre ise buradaki “Cehaletle” ifadesinden maksat, dünyada işlenen günahtır.
Taberi bu görüşlerden, tercihe şayan olanı “Cehaletle” ifadesinden maksat, “Kötülüğü işlemektir” şeklindeki görüş olduğunu söylemiştir. Günah işleyenin, kasıtlı ve kasıtsız olması farksızdır. Aksi takdirde, kasıtlı bir şekilde günah işleyenin günahının affedilmeyeceğini söylemek icabederki, bu da, Resulullah’tan geldiği sabit olan “Her tevbe edenin, tevbesinin kabulünün ümit edildiği ve güneş batıdan doğmadıkça tevbe kapısının açık olduğunu” şeklindeki hadislere ters düşmekte ve Allah tealanın şu âyetine muhalif olmaktadır. “Fakat tevbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte onlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.”(1) Nitekim İbn Kesir’de aynı nakilleri sunup kendisi mananın bilerek yapanı da kapsadığını ifade etmiştir. Ümmetin bunda icması olduğu da malum bir konudur.
Görüldüğü gibi alimler burdaki “Cehaletin” bilerek manasına da geldiği konusunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Müşriklerede kullanılan cehalet lafzı aynı şekilde onların bilerek yaptığına işarettir. Hem ilahın ne olduğunu biliyorlardı hemde ibadetin ne olduğunu biliyorlardı. Nitekim şu ayetler buna işaret eder; “And olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorarsan, şüphesiz “Allah’tır” derler. Öyleyse niçin döndürülüyorlar?”(Ankebut/61), Bu ayette müşriklerin Allah’ı bildiğine onu Rab ve İlah olduklarına inandıklarını gösterir. Ancak bilerek ortak koştular bunun delili ise şudur; “Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! Dediler”(Sad/4-5) Bu ayetin sebebi Nuzulü; Ebu Talib Hz.Muhammed’e “Ey kardeşimin oğlu sen kavminden ne istiyorsun diye sordu, Hz.Muhammed ise “Onlardan bir kelime istiyorum, Eğer uyarlarsa bütün araplar kendilerine uyacak…” Ebu Talib “Yani bir kelime mi?” diye sorunca “evet” diye cevap verdi. Onun da “Lailahe illallah” olduğunu söyledi, Müşrikler ise ayetteki ifadeyi kullanınca Sad Suresinin ilk beş ayeti nazil oldu (1)
Bu ayetten anlaşılıyor ki Resulullah onları Kelime-i Tevhid’e çağırınca bunlar anladılar atalarının dinini bırakmaları gerektiğini dolaysıyla ekonomilerinin bağlı olduğu putları bırakmaları gerektiğini anladılar ve reddettiler buda müşriklerin bilgisizlik halinde olan cahil olduklarını değil bilerek Allah’a bile bile kendi menfaatlerine ters düştüğü için reddettiklerini bizim ilahları bir ilah yapacak diyerek Kelime-i Tevhid’i anlayarak reddettiklerini ifade eder. Müşriklerin ibadetin de ne olduğunu bildiğine delil olan ayet ise şudur; “Dikkat edin, halis din Allah’ındır; O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: “Onlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez.”(Zümer/3) Bu ayet onların ibadetlerini kendilerini Allah’a yaklaştıracağını söylemeleri yaptıkları ibadetin mahiyetini bildikleri anlamına gelir. Resulullah onları bir tek Allah’a, ortak koşmamaya davet edince kendilerinin bu aracıları kaldırmaları yani ortak koştukları şeyi ellerinin tersiyle itmeleri gerektiğini bildikleri halde kabul etmemişlerdir.
Şayet cehaleti mazeret olarak kabul etmeyenlerin iddia ettikleri gibi Allah onların cahil(habersiz-bilgisiz) olduğunu bildiği halde onları cezalandırdığı gibi lafız olarak zahiren alacaksak şu ayeti nasıl anlamamız gerekecek? Allah; “Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”(Bakara/18) Bu ayet o müşrikler için gerçek manada kör yada gerçek manada sağır olduğunu mu ifade etti? Yoksa gördükleri halde görmemezlikten geldiği, bildiği halde bilmemezlikten geldiğini mi ifade etti? Hiç şüphesiz müşrikler hakkı gördükleri halde görmezden geldiler, duydukları halde kulaklarını tıkadılar.
Sonuç olarak Kur’an’da ki cehaletten kastın Müşrikler için bilip anlayıp yüz çevirdiğini, müminler içinse bilerek yaptıkları günahlar için “cahillik” sıfatını kullanmıştır. Dolaysıyla tekfir ehlinin karıştırdığı ayırt edemediği nokta Allah’ın müşriklere azab vaadi onların yüz çevirmelerinden dolayıdır, Fetret ehli yada habersiz olan kimse ise evet dünyada kafirdir ki İslam’a girmedikleri için kafirdir. Allah’ta bundan dolayı onlara Kafir, Müşrik, Tağut demiştir. Ancak hüccet ikame edilmediği için ittifakla bunların halinin Allah’a bırakıldığı da sabittir. Yani Allah’ın azab vaad ettikleri farklı bir konu müşrik diye adlandırması farklı bir konudur.
Kaynakça;
1- Taberi Nisa/17
2- Tirmizi “Tefsir” sad(3230)