Kelime-i Tevhid’in İlim Şartı Nedir?

Cehaleti mazeret olarak kabul etmeyenlerin en meşhur ve en temel delili “Lailahe İllalah”ın ilim şartı olduğunu ifade ederler dolaysıyla bir kişi Kelime-i Tevhidin cüzlerini bilmiyorsa bu zaten Müslüman olmamışlardır yani asli kafirlerdir. Kelime-i Tevhidin ilim şartını ise şu ayet ile değerlendirirler; “Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur”(Muhammed/19) derler ki buradaki “bilki” yani “fe’lem”arapça da emir sığasıdır. Bir kimse “Lailahe İllallah” diyecekse bunun neye tekabül ettiğini bilmek zorundadır eğer bilmiyorsa bu şahıs bu kelimeyi de derse Müslüman olmaz. Yani kısaca eğer bir kişiye Müslüman diyeceksek o kimsenin Kelime-i Tevhidin cüzlerini de bilmesi gerektiğini şart koşarız.

Bu iddia hem bu kesimin en zayıf iddialarından biridir hem ilim ehli tarafından makbul edilen bir şey değildir hem de kendi içerisinde birçok çelişki barındıran bir konudur. Şu birkaç soru onların ilim şartını çürütür, biz bu soruları sorduktan sonra inşallah bu konu hakkında alimlerden nakiller ve ilim şartının ölçüsünün ne olduğunu ortaya koyacağız.

  • Öncelikle bu kesime sorulacak soru şu şekildedir; Kelime-i Tevhidin ilim şartının ölçüsü nedir? Bu ölçü kime göre neye göre belirlenmiştir? Bir kimsenin Müslüman olması için tevhidin cüzleri ile ilgili bütün kuralları bilmesi gerekir mi? Hatta ben eminim ki Türkiye’de Kelime-i Tevhide ilim şartı koşanların büyük bir kısmı kendileri gibi ilim şartı koşan, “Salih b. Fevzan’ın “Kitabu et-Tevhid” kitabını okumamıştır, yine aynı şekilde Bin Baz’ın “Şerhu Kitabu et-Tevhid” kitabını okumamışlardır hatta bir kısmının haberi bile yoktur. Yine bu iddia kendi içlerinde çelişki bulundurur sonuç olarak tekfir kendilerine döner şöyle ki; Fevzan’ın Tevhid kitabı 4 ana başlıktan oluşuyor, birinci ana başlık kendi içerisinde 5 konuya ayrılıyor. İkinci ana başlık 11 konuya ayrılıyor. Üçüncü ana başlık 6 konuyu ele alıyor, dördüncü ana başlık ise 4 konuyu ele alıyor ama son konu yine kendi içerisinde 3 konuya ayrılıyor. Bunların hepsi de Tevhidin cüzlerinden, yani Fevzan tevhidin cüzlerini 29 meselede değerlendiriyor bugün Türkiye’de ki Tevhide ilim şartını isteyenler en fazla 10 meseleyi bilirler oda belki de birçoğu bilmez, yani Fevzan’a göre bu kimseler Tevhidin bütün meselelerine hakim olmadıkları için kafir olmuş oluyor. Yani eğer bir ölçü koyulursa bir başkasının ölçüsüne göre dinden çıkmış olabiliyor. Nitekim Bin Baz ise “Kitabu et-Tevhid” de Kelime-i Tevhidin cüzlerini toplam 67 meselede ele alıyor burada ölçü hangisi Bin Baz mı, yoksa Fevzan mı?

 

  • Eşariler “Lailahe İllallah”ın manasını “La halıka illallah”(Allah’dan başka yaratıcı yoktur) olarak tevil etmişlerdir.(1) Kelime-i Tevhid dinin aslından olduğuna göre dinin aslını tevil ettikleri için eşarileri tekfir ediyormusunuz? Etmiyorsanız neden etmiyorsunuz? Yine bu bağlam da İbn Teymiyye bu konularda onlara reddiye yazmıştır(2) ancak onları tekfir etmemiştir. Mesele dinin özü dinin asıl meselesi ve temel meselesi olan Kelime-i Tevhid hakkında olduğuna göre onu tekfir etmeyen İbn Teymiyye’nin de tekfir edilmesi gerekir mi?

 

 

İslam Alimleri Kelime-i Tevhidin ölçüsünü şu şekilde beyan etmişlerdir; İbn Münzir demiştir ki; “Bir kafir deseki “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz.Muhammed onun kulu ve elçisidir.” derse bundan daha ziyade bir şeyde söylemese bu kişi Müslümandır.”(3) İbn Münzir ehli sünnetin bunda icma olduğunu beyan etmiştir. İbn Kayyım; “ Müslümanların tamamı icma etmişlerdir ki kim “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz.Muhammed onun kulu ve elçisidir.” Derse o İslam’a girmiştir onun şehadeti haktır.”(4)

 

Buna işaret eden birçok nass vardır;

Ebu Katade’den “Peygamber Hurka Kabilesi ile savaşmak için bizi gönderdi. Bir sabah onlara baskın yaptık. Aralarında biri vardı ki bize göz açtırmıyordu. Ben ve Ensar’dan bir arkadaş ona yetiştik. O anda adam Kelime-i Şehadet getirdiği için Ensar’dan olan zat geriye çekildi. Ben ise dinlemedim ve onu öldürdüm. Peygamber (s.a.v) durumu öğrendi ve ‘Usame, adam Lailaheillallah dedi ve sen onu öldürdün öyle mi?’ dedi. Ben, ‘Ya Resulallah! Ölüm korkusundan söyledi’ dedim. Peygamber bu defa, ‘Sen onun kalbini mi yardın ki ölüm korkusundan söylediğini öğrendin? Kıyamet günü seni bu vebalden kim kurtaracak?’ buyurdu. Ve bunu o kadar çok tekrar etti ki, ‘Keşke ben yeni Müslüman olmuş biri olsaydım’ dedim”.(5)

Yine Buhari’de geçen Beni Cezime olayında Halid b. Velid kelimei şehadet getirenleri öldürmesine karşılık peygamberimiz iki defa “Ya rabbi ben Halid’in yaptığından sana sığınırım demiştir.”(6)

Bu hadisler bize Peygamberimizin anlayışında, sadece Kelime-i Şehadet lafzının Müslüman olmaya yettiğini göstermektedir. Nitekim Ebu Katade kılıcının altındaki kimseye tevhidin cüzlerini sorup tağutları inkar et diye de bir talepte de bulunmamıştır. Aksine sadece kelimei tevhidi lafız olarak söyleyen kimseyi üzerine Resulullah onun vebalinden kurtulamayacağını haber vermiştir. Halid b. Velid olayı da bize gösterir ki Kelime-i Tevhid Müslüman olmak için yeterli bir gerekçedir. Yine şu rivayette buna delildir “Resulullah cariyeye “Allah nerededir?” Diye sordu “Allah göktedir” diye cevap verdi “ben kimim?” Diye sorunca sen “Allah’ın Resulüsün” dedi. Onu özgür bırak çünkü o mümindir dedi” (7)

Yine sahabenin uygulamaları da buna örnektir nitekim onlar, acem(arapça bilmeyen) şehirleri fethettiklerinde, onların imanlarını kelimei şehadet ile kabul etmişlerdir onlara Tevhid’in cüzlerini sorguladıklarına yada öğrettiklerine dair hiçbir nakil yoktur.

Yine Adiy b. Hatem hadisi de buna delildir, Nitekim Adiy b. Hatem boynunda bir putla peygamberin yanına gidince peygamber onu çıkarmasını istemiş hadisin devamında onlar papazlarını ve ruhbanlarını Allah’tan başka rab edindiler demiştir. Bunun üzerine Adiy b. Hatem ama onlara secde etmiyorlar deyince Allah Resulu onların helal kıldığını helal haram kıldığını haram kabul ediyorlar demiştir.(8) Adiy b. Hatem tevhidin özü Rab edinminin Helal ve Haram kılma cüzünü bilmiyordu ve bu bilgisizliğinden dolayı de Resulullah onu tekfir etmemiştir.

Taceddin Subki, Şafii alimlerinin öncülerindendir, Şeyhul İslam İbn Teymiyye ile aynı dönemde yaşamıştır kendisinin bütün kitaplarını okumuş ve İbn Teymiyye’ye reddiye yazmıştır. Ulema onu büyük alimler arasından saymıştır, Taceddin Subki bugün tekfir ehlinin şirk olarak kabul ettiği istiğase için bakın ne demiştir;

اعلم أنه يجوز ويحسن التوسل، والاستغاثة، والتشفع بالنبي (صلى الله عليه وسلم) إلى ربه (سبحانه وتعالى). وجواز ذلك وحسنه من الأمور المعلومة لكل ذي دين، المعروفة من فعل الأنبياء والمرسلين، وسير السلف الصالحين، والعلماء والعوام من المسلمين. ولم ينكر أحد ذلك من أهل الأديان، ولا سمع به في زمن من الأزمان، حتى جاء ابن تيمية.

Şunu bilki peygamber a.s ile tevessül etmek, ondan istiğasede bulunmak, ve onu Allah’a karşı aracı koymak hem caizdir hemde güzeldir. Ve bunun iyi ve caiz olması her dindar bir kimse için bilinen hususlardandır. Nebi ve Resulların uygulamalarından, selefi salihin yaşamından ve Müslümanların alimleri ve avamlarından da bilinen bir uygulamadır.Tüm dinler arasında da hiçbir din bunu inkar etmemiştir, taki İbn Teymiyye’ye kadar bunu inkar edende hiç duyulmamıştır.(9) Şimdi tekfir ehli Taceddin Subki için ne hüküm koyacaklardır? Taceddin Subki İbn Teymiyye dahil ki kendisine çok ağır reddiyeleri vardır. İbn Teymiyye gerek onunla aynı dönemde olsun gerekse sonrasında olsun bütün alimler onu alim olarak kabul etmiş övmüşlerdir. Onun “Cem’ul Cevami” olan usul kitabı ilim ehli tarafından çok değer bulmuştur. Şimdi cehaleti mazaret olarak görmeyen bu kesim bu adamı tekfir ederlerse onu öven ümmeti ne konuma koyacaktır. Kafir demekdikleri için kafir diyeceklermidir?

Son Örnek ise İbn Mesud’un Felak ve Nass surelerini Kur’an’dan saymama olayı var; Türkiye de cehaleti mazaret olarak saymayanlardan, Ebu Ubeyde diye fenomen olmuş kimsenin itirazı var tabi oda 30 sn. ve sadece Taberi’de olan nakli değerlendirmiştir. Ancak bu konu hakkındaki nakilleri sayarsak;

Bana Ali b. Abdullah anlattı, dedi ki: Bana Süfyan anlattı, dedi ki: Ubade b. Ebi Lubabe ve Asım Zirr b. Hubeyş’ten anlattılar, dedi ki: Ubeyy b. Ka’b’a sordum ve dedim ki: “ya Eba Munzir! kardeşin Abdullah b. Mes’ud şöyle şöyle sözler söylüyor (muavvazateyn Kur’an’dan değildir diyor), sen ne dersin?” Ubeyy dedi ki: Bu iki sureyi ben de RasululIah (sav) sordum, bana dedi ki: «”Bunlar Kur’an’dandır, oku!” denildi. Ben de okudum”» sonra Ubeyy dedi ki: “İşte biz de Rasulullah’ın okuyup söylediği gibi okuyoruz.”(10)

“Ebul Ahvas bana Ebu İshak’tan, o da Abdurrahman b. Yezid’den anlattı, dedi ki: Abdullah b. Mesud’un muavvazateyni mushaftan sildiğini ve şöyle dediğini gördüm: “Kur’an’dan olmayanı ona karıştırmayın.”(11)

Cehaleti özür olarak görmeyenler İbn Mesud’un bu yorumu hakkında ne diyeceklerdir? İbn Mesud bir ihtimale göre “Felak ve Nass” suresini kabul etmemiştir. Diğer bir ihtimale göre “Felak ve Nass” surelerinin Kur’an’dan olduğunu bilmiyordu ki doğru olanda budur. Ancak her iki ihtimale göre de cehaleti mazur kabul etmeyenlerin İbn Mesud’u tekfir etmeleri gerekir çünkü en düşük ihtimalle “Felak ve Nass” dan habersizdi yada şüphe içindeydi.  Daha İbn Mesud’u fakih sahabeden adil sahabeden sayan ümmetin durumunu sormuyorum.

Sonuç olarak İslam’da ilim şartı külli bir şarttır ki oda şehadettir. Şehadeti getiren herkes Müslüman kategorisindedir anlamaması yada bilmemesi bir şey değiştirmez sadece ikrar etmişse islam alimlerinin bütününe göre bu kimse Müslümandır. Bugün Türkiye toplumunda herhangi bir cami cemeatine sorsanız Allah’tan başka İlah varmıdır? Hiç şüphesiz yoktur diyeceklerdir. Hz. Muhammed’i Allah’ın kulu ve elçisi olarak kabul edeceklerdir. İşte bu iki ikrarı yaptığı için bu kimse İslam dairesindedir, yoksa Fevzan’ın 29 maddesini bilme yada ezberleme gibi bir zorunluluğu yoktur. Bu camii cemaati Allah’ı birlemiş ve Resulüne iman etmiştir. İşlediği amellerin durumu artık Allah’a kalmıştır, bize düşen yargıç olmak değil davetçi olmaktır.

 

Kaynakça;

1- Şehristani Milel ve Nihal-1/100, Makalatu Eşari-47

2- İbn Teymiyye Nakdu et-Tesis 1/463

3- El-Evsat İbn Münzir-154

4- İbn Kayyım Medaricü Salikin 3/254

5= Buhari Meğazi/43

6- Buhârî, “Meġāzî”/60,“Aḥkâm”/35

7- Müslim. hadis no(1227)

8- Tirmizi Hadis no(3095) Beyhaki(10/116)

9- Şifau es-Sekam s.356

10- Buhari, “es-Sahih”, 3/335, Tefsir kitabı, bab 114, hadis 4977

11- ibni Ebi Şeybe, “Musannaf”, 6/146, hadis 30205

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir