Cehaletin Mazeret Olduğuna Deliller

İslam’da cehalet gerek akidevi meseleler olsun gerek ameli meseleler olsun mazerettir. Bu cehalet özrünün ana teması ise hüccetin ikamesidir.(delilin ulaştırılması)

Cehaletin özür olduğu noktasında, delilleri şu şekilde sıralayabiliriz;

1.Delil;  Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır; “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da hata edersek bizi sorumlu tutma!..”(Bakara/286) bu ayet bir bütün olarak dua mahiyetinde olduğundan Allah’ın bu duayı kabul ettiğine delalet eder. Müslim’de ki hadiste “Allah’ın bu duaya Evet(kabul ettim) dediği rivayet edilir.(1) Burada ki “Hata” hakkında alimler ihtilaf etmiş ve iki türlü mana vermişlerdir;

  • Bir grup kimse burada ki hatadan maksadın bilmeyerek yanılarak yani kasıt olmaksızın yapılan hatadır demişlerdir. Müfessirlerin bir çoğu bu görüştededir bununla birlikte İbn Teymiyye ve İbn Atiyye’de bu görüşü benimsemiştir.(2)

 

  • Taberi ikinci kısmı şöyle ifade ediyor “Âyette zikredilen ve “Yanılma” diye tercüme edilen hata da iki kısımdır. Birincisi, kulun, yasaklandığı şeyi iradesiyle ve kasıtlı bir şekilde yapmasıdır ki, kul bundan sorumludur. Bu hata, inkârdan kaynaklanmadıkça kul, rabbinden bunun affını dileyecektir.”(3)

 

Burada doğru olarak kabul edilen mana ilk manadır nitekim Resulullah şöyle buyurmaktadır; “Şüphesiz Allah, ümmetimden, hatâ, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyi (n hükmünü) kaldırmıştır”(4) Bu ayet ve hadisteki hata genel bir anlam taşımakla birlikte cehaleti de kapsamaktadır. Çünkü cehaletle yapan kimse kasıt olmaksızın ameli işlemiştir. Useymin hatanın tarifini yaparken şöyle demektedir; “Kasıtsız yapılan muhalefettir. Bundan dolayı cehaleti de kapsar. Çünkü cahil kimse kasıtsız olarak günah işler.”(5) yine bahsi geçen hadis hakkında şöyle demektedir. “Cehalet şüphe olmaksızın hatadandır. Onun fiili hakkında biz şöyle deriz; “Bir kimsenin cehaletinden dolayı sözünden ve fiilinden dolayı tekfir edilmez.”(6)  İbn Teymiyye ise; “Ben daima vurgulayarak derim ki Allah bu ümmetin hatasını bağışlamıştır. Söz konusu bu hata ise, hem itikadi meseleleri hem de ameli meselelerin tümünü kapsar.” (7)

Bu ayet cehaletin hata kapsamında olduğunu ve dolaysıyla cehaleten yapılan bir küfür amelinin insanı dinden çıkarmıyacağını muhakkik alimler ifade etmişlerdir. Cehaletin özür olduğunun en büyük delili bu ayettir ki İbn Teymiyye ve cehaleti özür kabul eden muhakkik alimler sıkça bu delili kullanırlar.

İbn Teymiyye Feteva’da bu ayeti şu şekilde ifade eder; “Allah Kur’an’da Rabbimiz unuttuğumuz ve hatalarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma buyurmuştur. Allah “Yaptım”(yani duayı kabul ettim) derken gerek zanni(hafi) gerek kati(zahir) diye bir ayrım yapmamıştır. Kim deseki hatalı kimse zanni ve kati meselelerde de günah işler, bu kimse Kur’an’a, sünnete, ve icmaya muhalefet etmiştir.”(8)

2.Delil; Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle demiştir: “Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölümü anında oğullarına şöyle vasiyet etmişti: Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin ve sonra denize saçın. Vallahi eğer rabbim beni diriltmeye güç yetirirse hiç kimseye azap etmediği şekilde bana azap eder. Sonra Resulullah dedi ki: Oğulları adamın bu isteğini yaptılar. Allah yeryüzüne dedi ki: Aldığını geri ver. O an adam dirildi ve kalktı. Allah ona “Bu yaptığın şeye seni sevk eden nedir?” diye sordu. Adam: “Senden korkumdur ya Rabbi” dedi. Bu söylediğinden dolayı Allah onu affetti.”(9)

Bu hadis hakkında bir çok yorum vardır ancak alimler bu kimsenin tekfir edilmeyeceği konusunda ittifak etmişlerdir. Cumhur bu kimsenin söylediği onu dinden çıkaracağını ancak tekfir etmeye engel olan bazı durumlar söz konusu olduğundan bu kimsenin tekfir edilmeyeceğini ifade etmişlerdir. Cumhur tekfir edilmeyeceği konusunda ittifak halinde olurken tekfir etmeye mani(engel) olan nedenler konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafı şu üç ana kısımda değerlendirebiliriz;

  • Bu adam şaşkın, dehşet halinde ve endişeliydi, bundan dolayı ne söylediğinin farkında değildi. Bundan dolayı bu kimse tekfir edilmez çünkü ne söylediğini tam olarak bilmiyordu. Bu görüşte olanlar İbn Hacer, Kurtubi gibi alimlerdir. (10)

 

  • Bu kimse tekfir edilmez çünkü bu hafi meselelerdendir, bu adam Allah’ın kudretini bir bütün olarak inkar etmemiştir. Bu düşüncede olan Bin Baz vb kimselerdir.(11)

 

  • Bu kimse tekfir edilmez çünkü o kimse yaptığı amelin hükmü konusunda cahildir. Yaptığı bu amelin kendisini cehenneme götüreceğin bilmiyordu. Bu görüşte olan İbn Abdilber, İbn Teymiyye, İbn Kuteybe, İbn Hazm, İbn Akil, İbn Kayyım ve İbn Vezir gibi alimlerdir.

Bu görüşleri değerlendirdiğimizde son görüşün daha doğru olduğunu anlamış olacağız. İlk görüşte olanların iddiasına göre bu kimse ne dediğinin farkında olmaması onun “oğullarına şöyle vasiyet etmişti: Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin ve sonra denize saçın.” Söylemine terstir nitekim bir kimse dehşet anında kendinden geçerek bu şekilde vasiyette bulunması muhal bir durumdur. İkinci görüş ise bunun hafi yani anlaşılmayan meseleden olması yönünde ki buda zayıf bir görüştür çünkü Allah’ın Kudret sıfatı onun Uluhiyyet sıfatındandır. Bu konuda Bin Baz kendi ile çelişmektedir. Nitekim Bin Baz asli meselelerde cehaleti mazeret olarak kabul etmezken bu adam için mazur saymıştır.

Son görüş isabetli bir yorum olup cehaletin mazeret olmasından dolayı bu kimse tekfir edilmez.

Nitekim İbn Teymiyye bu kimse için şöyle demiştir; “İşte bu adam öldükten sonra tekrar dirilemeyeceğini, Allah’ın kudretinde şüphe etmiştir, hatta bir daha dirilemeyeceğine inanmıştır, bu da şüphesiz küfürdür. Ancak adam cahil olduğundan bunun küfür olduğunu bilmiyordu, Allah’ın kendisini cezalandırmaktan korkan bir mümin idi, bunun için de Allah onun günahını af etti.”

Bu söyemini teyid ederek İbn Teymiyye şöyle demiştir; “Bu adam kendisi yakıldıktan sonra Allah’ın onu tekrar diriltemeyeceğini inanıyordu, ya da şüphe ediyordu,bu her iki düşünce de küfürdür. Delilleri yerinde olan kişiler kâfir olurlar. Ancak o bilmediğinden veya kendisini bu cehaletten kurtaracak bilgi de yoktu. Lakin adamın Allah’ın emrine, nehyine, mükâfatına, cezasına imanı vardı, Rabbinin azabından korkmuştur Allah’ta onun bu korkusundan dolayı afetti.

İman ehlinden her kim Allah’a, Resulüne, ahiret gününe ya da salih amelde bir hata işlerse, bu adamdan daha kötü bir durumda değildir. Yüce Allah dilerse onun hatasını af eder, ya da dini nispetince yaptığı kusurlar varsa cezalandırır. Ancak iman sahibi birinin bir hatadan dolayı tekfir etmek ise büyük bir cürümdür.”(12)

İbn Abdilber ‘in yorumu ise şu şekildedir; “Kimiler şöyle demişlerdir bu adam Allah’ın sıfatlarından olan “Kudret” sıfatı hakkında cahildi Allah’ın herşeye güç yetireceğini bilmiyordu.  Bir kimse Allah’ın sıfatlarından bir sıfat hakkında cahil olsa ama geri kalan sıfatlara iman etse bu, cahil olduğu sıfatlardan dolayı kafir olmaz. Kafir kimse Hakka karşı inat olan kimsedir cahil olan değil, bu anlayış ilk nesil ve onun izinde gelen sonraki alimlerin anlayışıdır.”(13)

3.Delil; Allah Kur’an Hz.Musa’nın kıssasını anlatırken İsrailoğulları hakkında şöyle bir olaydan bahseder; “İsrâiloğulları’nı denizden geçirdik; derken kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavimle karşılaştılar. Bunun üzerine, “Ey Mûsâ! Onlara ait tanrılar gibi, sen de bizim için bir tanrı yap” dediler. Mûsâ dedi ki: “Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz!”(Araf/138) Bu ayete göre İsrailoğulları Hz.Musa’dan o kavimdeki gibi bir put yapmasını onu Tanrı edinmeyi talep etmişlerdi.

Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle der; “Bu âyet-i Kerimeler, İsrailoğullannın ne kadar çirkin huylu olduklarını ve azgınlıkta ne kadar ileri gittiklerini göstermektedir. Allah Teâlâ onları Firavunun zulmünden kurtardığı, zilletten şerefe ulaştırdığı ve yeryüzünün mübarek bir yerine mirasçı kıldığı halde onlar yine bozgunculuk çıkarmaya ve cinayetler işlemeye dönmüşler, Peygamberleri Hz. Musa’dan, bir kavimde gördükleri putlar gibi, kendilerine de, tanrı edinecekleri bir put yapmasını istemişlerdir. Bundan daha büyük ahmaklık ve hafiflik olur mu?

Hz. Musa, İsrailoğullannın bu ahmakça tekliflerine şu cevabı vermiştir. “Şüphesiz ki sizler, cahil bir topluluksunuz. Allah’ın yüceliğini bilmiyorsunuz. Allah’ın, ortaklardan ve benzerlerden uzak tutulması gerektiğini anlamıyorsunuz. Sizin gördüğünüz bu putlara tapan insanların, içinde bulundukları din, yok olmaya mahkumdur. Yaptıkları ameller boştur. Kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır.Ben size, sizi yaratan ve sizi, zamanınızın âlemine üstün kılan Allah’tan başka bir ilah mı arayacağım? Elbette ki bu mümkün değildir.” (14)

İbnul Cevzi ise tefsirinde şöyle demektedir; “Yakufune ala esnamin lehum”: Putlarına ibadete devam eden, onu bırakmayan demektir. Bir şeyi bırakmayan ve ona devam edene: “Akefe yakifu ve yakufu”, denir. Katade de şöyle demiştir: Onlar Hakka’da konaklayan bir kavim idi. Lahm kabilesinden idiler. Başkası da şöyle demiştir: Onların putları sığır heykelleri şeklinde idi. Bu onların büyük cahilliklerini haber vermektedir, çünkü mucizeleri gördükten sonra bile Allah ‘tan başkasına ibadet etmenin caiz olacağını zannetmişlerdi.”(15)

İsrailoğulları Allah’dan başkasını put edinip ilah edinmeyi istemesine rağmen İslam alimleri onların tekfir edilmeyeceği konusunda ittifak etmişlerdir. Bu ayet hakkında temelde iki görüş vardır;

  • Bu kimseler o putlara tapmayı sadece talep etmişlerdi ancak bunu eyleme geçirmedikleri için kafir olmuşlardır. Bu görüşü benimseyenler Muhammed bin Abdulvehhab ve Bin Baz’dır. (16)

 

  • Bu kimseler tekfir edilmez çünkü bunlar cahil kimselerdi bu taleplerinin kendilerini dinden çıkaracağını bilmiyorladı. Bundan dolayı Hz.Musa onları tekfir etmemiştir.

Bu iki anlayışı değerlendirdiğimiz zaman ikinci görüşün sahih olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bir şeyi talep etmek ile onu yapmak arasında fark yoktur. Bugün cehaleti mazeret olarak görmeyenler bu ayet hakkında ilk görüşü benimserler israiloğulları talep etti ama uygulamaya geçmedi derler bu söylem onları kendi içinde çelişkiye sokmaktadır. Nitekim Tekfir ehli örneğin günümüzde demokratik yönetimi onaylayan ancak oy kullanmayan kimselerin kafir olduğu hükmünü çıkarmaktadırlar. Fakat bu ayete gelince bunlar bu eylemi yapmadılar diye bir tevile giderler halbuki bu kesimin usulüne göre  demokratik sistemin olması gerektiğini söyleyen kimsenin tekfir edilmesi ile ayetteki İsrailoğullarının tekfir edilmesi arasında bir fark olmaması gerekiyor çünkü ikisinin de ortak illeti uygulamaya geçmemiş olmalarıdır. Bu çelişki tekfir ehlinin iddiasının çürüklüğüne bir delildir. Ayrıca  Allah dışında bir puta tapmak isteyen kimse ittifakla kafir olur çünkü aslolan amel değil niyettir. Geriye kalan ikinci görüş ise sahih olan görüştür ki bu ayet bu şekilde cehaletin itikadi meselelerde mazeret olduğuna delildir.

4.Delil; İslam literatüründe “Zatü Envat” diye bilinen bir olay vardır; “Ebu Vakıd el-Leysi’den rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber Huneyn’e doğru gidiyorduk. Müşriklerin bir ağaçları vardı. Onu tavaf ediyorlar üzerine silahlarını asıyorlardı. Bu ağaca “Zatu Envat” diyorlardı. Biz bunlardan birinin yanından geçerken “Ey Allah’ın Rasulü! Onların ki gibi bize de bir zatu envat yap” dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “Allahu Ekber! Sizin bu söylediğiniz şey İsrailoğulları’nın Musa’yaOnların ilahları gibi bizim için de bir ilah yap sözü gibidir. Siz, sizden öncekilerin yolunu aynen takip ediyorsunuz” demiştir.” (17)

Taberi yukarda bahsi geçen İsrailoğulları hakkındaki olayı anlattıktan sonra zatu envat olayını da anlatır. Çünkü hadiste geçen Resulullah’ın şu uyarısı “Allahu Ekber! Sizin bu söylediğiniz şey İsrailoğulları’nın Musa’yaOnların ilahları gibi bizim için de bir ilah yap sözü gibidir.” Bu olay ile İsrailoğulları’nın Hz.Musa ile arasındaki olayla bağlantılı olduğunu gösterir.

Alimler bu dilekte bulunan sahabenin tekfir edilmeyeceği konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak tekfir edilmeme sebebinde ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafı temel de iki şekilde ele alırsak;

  • Bu iki olayın kıyaslanmayacağını ifade edip sahabenin bu talebinin şirk olmadığını ifade ediyorlar. Bu ifadelerini ise “İbn Teymiyye” ve “İmam Şatibi’nin” sözüne dayandırmaktadırlar. İbn Teymiyye şöyle demiştir; “Burada Nebi (s.a.s), sadece kafirlere benzeyerek silahlarını üzerine asacakları ve altında ibadet edecekleri bir ağaç edinmek istedikleri için onlara çok kızdı. Büyük şirk olmayan, kafirlere benzeme isteğine karşı tavır böyle ise büyük şirk olan benzemeye karşı tavır acaba nasıl olur?” (18) İmam Şatıbi’nin yorumu ise şu şekildedir; “Zatu Envat edinmek, Allah (c.c)’dan başka bir ilah edinmeye bir yönden benzemektedir. Fakat aynısı değildir. Nasta, tamamen bütün yönleriyle benzediğini ifade eden bir şey yoksa, her yönden benzediğine hüküm vermemek gerekir.”(19)

 

  • Sahabe’nin bu isteğinin aslında büyük şirkten olduğunu çünkü onlar müşriklerin silahlarını asıp tavaf ettikleri ağaç gibi bir ağaç yapmasını istemişlerdi. İbn Kayyım onların bu taleplerinin büyük şirkten olduğunu ifade etmiştir.(20) Hamid el-Fıki bu olay hakkında şöyle demiştir; “Bu sahabelerin istekleri küçük şirkten değildir, onların bu talebini Resulullah “bizim için de bir ilah yap” ayeti ile uyarmıştır. Buda İsrailoğullarında olduğu gibi bunların taleplerinin de büyük şirk olduğunu gösterir”(21) demiştir.

Sahabenin bu talebi büyük şirkten sayılır. Ancak onlar İsrailoğulları gibi bilmedikleri için mazur sayılmışlardır. Nitekim Alusi “ Hadiste açıktır ki bunu talep eden bir kimsedir. Bu kimse cehalet özründen dolayı tekfir edilmez. Çünkü Resulullah’ın onun dinini yenilenmesini istemesi nakledilmemiştir.”(22) Abdurrahman Afifi ise kendisine kabirlerden isteyen hakkında sorulan soruya karşılık olarak “ Kendilerine hüccet ikame edildikten sonra mürted olurlar, aksi halde mazurdurlar tıpkı zatu envat olayında olduğu gibi”(23) demiştir. Reşid Rıza ise “ Bu kimseler yeni İslam’a girmişlerdi, şirk zamanlarından haberleri yoktu bundan dolayı bu taleplerinin İslam’da yasak olmadığı zannediyorlardı.”(24) demiştir. Bizce de doğru olan bu görüştür ki Resulullah onların cehaletlerinden dolayı mazur görüp bu tür amellerden sakındırmıştır.

Devamı gelecek…

 

Kaynakça;

1- Müslim Hadis No;180

2- Fetava 12/490, İbn Atiyye Muharar el-Veciz 2/454

3- Taberi Tefsiri Bakara/286

4- Hakim 2/198, Beyhaki 8/356,

5- Useymin Tefsirul Kur’an 3/452

6- Eş-Şerh’l-Mumti 14/449

7- Fetava 2/231

8- Fetava 19/210

9- Buhari; Rikaak 25; Müslim Tevbe 25;

10- İbn Hacer Fethul Bari-6/523 Kurtubi el-Müfhim-7/77

11- Halid Fevzi El-Özrü bil-cehli s.25

12- Fetava,3/231, İbn Teymiyye,el-İstikâme, 1/164

13- İbn Abdilber el-Temhid 18/32

14- Taberi Tefsiri Araf/138

15- Ebul Ferec Zadul Mesir Araf/138

16- Muhammed b. Abdulvehhab Keşfu Şubuhat s.89

17- Tirmizî-2180, (Ahmed b. Hanbel, Tirmizi ve Elbani sahih kabul etmiştir.)

18- İktida es Sıratı Mustakim s:314-315

19- El-İ’tisam 2/245-246

20- İbn Kayyım İğasetü Lehfan 1/205

21- Resail Bin Baz 4/448

22- Alusi Ruhul Maani 6/9

23- Resail Abdurrezzak Afifi s.371

24- İşkaliyyat İ’zaru bil Cehli s.103

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir