Hz.Ebubekir Dönemi Tecdid Uygulamaları

Tecdid (yenilenme) ilk dönemlerden itibaren başlayıp son asra kadar devam etmiştir. İslam Hukuku’nun esnekliği bundan dolayıdır. Muaz bin Cebel, buğday ve arpa zekâtının karşılığı olarak Yemenlilerden elbise almış ve bunun ödenmesinin Yemenliler için daha kolay olduğunu, ayrıca Medine’de bulunan ashab-ı kiram için daha faydalı olduğunu söylemiştir.[1] Daha Resulullah döneminde Muaz b. Cebel vali olarak atandığı toplumun maslahatına göre insiyatif kullanıp gerekli olan neyse onu uygulamıştır.

Hz.Ebubekir döneminde gerçekleşen tecdid hareketlerinden bahsetmeden önce, Tecdid ile Tahkik’in yakın ilişkisinden  bahsedeceğiz. Sözlük manası “soruşturma” olan tahkik, araştırıp gerçeği ortaya koyma manasına da gelir. Araştırıp bir durumun esasını, gerçeğini ortaya koyan kimseye ise Muhakkik denir. Cevdet Paşa “Ancak muhakkikîn-i fukahâ, mesâil-i fıkhiyyeyi birtakım kavâid-i külliyyeye ircâ etmişlerdir.” [2] İfadesinde tahkik kelimesinden türeyen muhakkik lafzını fukaha için kullanmıştır. Gelenek karşısında eleştirel bir tutumu içeren tahkik, fıkhî meseleler için kullanılan ictihaddan farklı şekilde bütün geleneksel bilgi alanlarında, bilhassa tasavvuf ve kelâmla dil bilimi/dil felsefesinde kullanılmaktadır.[3] Bizim Tecdid anlayışımızda Tahkik önemli bir yer alır. Çünkü araştırır çağa nassın maksadına ve çağın gereklerine uygun hükmü ortaya çıkarırız.

İslam Hukuku Müslümanların, ekonomiden, yargıya, uluslararası ilişkilerden bilime, bireylerin hukukundan toplumsal hukuka, eğitimden sağlığa kadar bütün hayatlarını kapsar. Tecdid’den kastımız başta İslam Hukuku olmak üzere Müslümanların hayatları ile doğrudan bağlantılı olan her şeyde yenilenmenin yani Din ile olan irtibatın, her alanda kuvvetlendirilmesidir.

Bu anlayışla baktığımız zaman Hz.Ebubekir kendi döneminde sorunlara çözümler bulmuş ve şüpheye mahal bırakmamıştır.

Hz.Ebubekir’in Halife Seçilmesi

Resulü Ekrem’in vefatından sonra Müslümanlar lidersiz kalmıştı. Henüz Resulullah’ın defin işlemleri bitmemişken birisi Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer’e Ensar’ın Beni Saide’de, Sad b. Ubade’ye biat etmek üzere toplandıklarını haber vermiş, Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer Ebu Ubeyde ve birkaç Muhacir ile birlikte toplantıya katılmışlardı.

Toplantıda Ensar Resullulah’ı koruyup kollama gerekçesini sunarak yönetimin kendilerinde olması gerektiğini ifade ederken, Hz.Ebubekir arapların Kureyşli birine itaat edeceğini Hz.Peygamber döneminde Kureyş’in lider Ensar’ın da vezirlik ettiğini ifade ederek Kureyş’den birinin olması gerektiğini ifade etmişti. Bunun üzerine Ensar’dan Hubbab b. Munzir, Bir ensardan birde muhacirlerden iki lider seçilmesi gerektiğini ifade etsede Ebu Ubeyde uyarıda bulundu. Sonuç olarak Hz.Ebubekir Ebu Ubeyde ve Hz.Ömer’i aday olarak gösterdi fakat ikisi de bu teklifi kabul etmeyerek Hz.Ebubekir’e biat ettiler.[4]

Biat sadece burada kalmadı daha sonra mescidde genel bir biat yapılıp herkesten biat alındı.[5]

Hz.Ebubekir’in halife seçimi dikkatli incelenince biat oy toplama ve istişareden ibarettir günümüzde Referanduma benzetilebir. Resulullah vefat etmeden önce devlet başkanının nasıl seçileceği konusunda bir sistem belirtmemiş yine vefat etmeden önce açık bir dille yerine halife tayin etmemiştir. İşte bu uygulama Müslümanların arasında şüphenin oluşacağı belki de ciddi zararlara sebebiyet vereceği ilk durum karşısında Nebi’nin eğitiminden geçmiş sahabenin tecdidi eylemidir. Ashab burada insiyatif kullanıp lider seçme şekli ve metodu belirlediler. Dikkat edilirse Hz.Ebubekir’ın liderin muhacirlerden olması “Arapların Kureyşli bir lidere itaat edeceği” gereçsiydi. Hz.Ebubekir toplumun maslahatını düşünmüş oluşabilecek bir kargaşayıda önlemiştir. Halbuki Resulullah lider tayin etmemiş ve liderin nesebinin neresi olması gerektiğini de bildirmemiştir. Aksine “Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah’ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz.”[6] Buyurmuştur. Ancak Hz.Ebubekir maslahatı düşündüğünden dolayı bu gerekçeyi öne sunmuş bunun farkında olan Ensar’da sunulan gerekçeyi reddeden bir ifadede bulunmamıştır.

Kur’an’ın Mushaf Haline Getirilmesi

 Kur’an’ın Mushaf haline getirilmesi de önemli içtihatlardan biridir. Resulullah böyle bir emir vermemiş yine Allah Kur’an’da böyle bir ifade de bulunmamıştır. Bu noktada sahabe maslahatı düşünüp insiyatif kullanmışlardır.

Zeyd b. Sabit olayı şöyle anlatıyor; “Yemame savaşında ashabın öldürülmesini müteakib, Hz. Ebu Bekir (ra) beni çağırttı. Yanına vardım. Hz. Ömer de orada idi. Ebu Bekir bana dedi ki:

‘Ömer bana gelip dedi ki: ‘Yemame’de Kur’an hafızları çok zayiat verdi. Bu gibi vakalarda hafızların ölmeleriyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe ederim. Bana kalırsa Kur’an’ın cem edilmesi için bir emir çıkarman gerekir.’

Ben de Ömer’e şöyle cevap verdim: “Resulullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin?”,

Ömer:“Vallahi bu hayırlı bir teşebbüstür.” dedi.

Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki, bana söyleye söyleye neticede Allah kalbime bu işi yatırdı, ben de onun görüşünü benimsedim.”

Zeyd devamla diyor ki: “Ebu Bekir bana dönüp şöyle dedi:

“Sen genç, dinç, zeki bir adamsın. Kimse ittiham edemez. Zaten Resulullah’ın da vahiy katibi idin. Kur’an metnini topla.”

Vallahi bir dağı yerinden nakletmemi isteselerdi, Kur’an’ı toplama mes’uliyeti kadar bana ağır gelmezdi. Neticede Kur’an’ı hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım.”[7]

Hz.Ebubekir’in endişesinden de anlaşılacağı üzere bu eylemin ne Kur’an’da nede sünnette açıkça bir hükmü yoktur ancak Hz.Ömer’in feraseti ve Hz.Ebubekir’in anlayışı birleşince ortaya ümmet için büyük bir fayda ortaya çıkmıştır. Görüldüğü gibi ashab Kur’an’ın ruhuna hakim olduğundan dolayı en temel mesele olan Kur’an üzerinde bile insiyatif kullanıp tecdidi gerçekleştirmişlerdir.

Devamı; http://www.mucahidpalevi.com/2020/08/18/hz-ebubekir-donemi-tecdid-uygulamalari-2/

[1] Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân, VIII, 175

[2] Mecelle 1.Madde

[3] TDV-Tecdid

[4] Taberi 2/202-203 İbn’ül Esir 2/198

[5] Maverdî, el-Ahkâmü’s-Sultaniyye, 7

[6] Buhârî, Ahkâm, 4)

[7]Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, 20

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir