Tekfir ehlinin tekfirlerine yol aradığı noktalardan bir tanesi de Maide/44 ayetidir. Bu ayete zahiri bir şekilde yaklaşıp aslında ayeti bağlamından koparmışlardır. Her ne kadar kendilerini Selefi (selefi salihinin yolunu takip eden) olarak adlandırsalar da aslında aşağıda ki nakillerden de anlaşılacağı üzere selefin yolundan sapmışlardır.
Maide 44 bahsi İslam tarihinde Harici zihniyet tarafından tekfir meselesi olarak ortaya atılmış bunun üzerine Hz.Ali başta olmak üzere birçok öncü sahabeyi tekfir etmişlerdir. Bugün aynı şekilde Yeni Zahiriler olarak adlandırabileceğimiz kimi tekfirci kesim bu ayeti istismar edip müslümanları tekfir etmektedirler.
Konunun anlaşılması için İbn Hazm’ın usuli olarak ortaya koyduğu çıkarımdan bahsedip daha sonra Sahabe ve İmamların bu konu hakkındaki nakillerini ortaya koyacağız.
İbn Hazm, hükmün ne olduğunu açıklarken şöyle der;
وكل معتقد او قائل او عامل فهو حاكم في ذالك الشيء
“Her itikad eden (inanan) her söz söyleyen ve her amel eden kişi; İtikad ettiği (İnandığı) söylediği veya amel ettiği konuda hakikatte hükmetmiş bir hakim konumundadır.”[1]
İbn Hazm’ın hüküm hakkındaki tarifi üç şekilde olur; Ya inanç, ya söylem veya amel kişi bunlardan biri ile hüküm vermiş olur.
İbn Hazm’ın bu kaidesine binaen başka bir yerde ise şöyle demektedir;
فيلزم معتزلة ان يصرحوا بكفر كل عاص او ظالم او فاسق لان كل عاص لم يحكم بما انزل الله
Mutezile; Bütün Asi, fasık, ve zalimlerin kafir olduğunu açıklamaları gerekir. Çünkü Asilerde Allah’ın hükmü ile hükmetmemektedir.
İbn Hazm bu noktada Mutezile’nin Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen herkesi yani ister fasık olsun ister zalim olsun tekfir ettiğni ifade etmektedir. Çünkü Mutezile ve Haricilere göre İnandığı halde amelinde büyük günah varsa bu kimse kafirdir. Devamında ise İbn Hazm Maide 44 hakkında şöyle demiştir;
…و اما نحن فنقول ان كل من كفر فهو فاسق ظالم عاص و ليس كل فاسق ظالم عاص كافرا بل يكون مؤمنا و بالله تعالى الوفيق
“Bize gelince biz deriz ki Kafir olan herkes; Fasık, zalim ve günahkardır. Fakat her fasık, zalim ve günahkar kafir değildir. Bilakis böyle bir kimse, (yani fasık, günahkar ve zalim kimse) mümin olabilir. Tevfik Allah’ın yardımı iledir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir.” (Rad-6) Böylece zulmün bir kısmı Kur’an’ın ifadesiyle affedilmiştir.”[2]
Bu usulün anlaşılması konunun anlaşılması noktasında önem arz etmektedir. Tekfirci kesim olaylara aşırı zahiri baktığında bu usulü onlar için biraz daha kolay hale getirecek olursak özetle İbn Hazm şöyle demiştir;
Hüküm ya itikad ya amel yada kavl(söylem) ile inşa edilir. Maide 44 üzerinde;
Hariciler; İster helal saysın ister helal saymasın büyük günah işleyen kafirdir ebedi cehennemdedir. Diyerek amelin ve kavlin(söylem) kişiyi dinden çıkaracağını ifade etmiştir.
Mutezile; İster helal saysın ister saymasın bu kimse ne kafir nede fasıktır. Ama ahirette ebedi cehennemdedirler. Diyerek amel ve kavlin kişiyi ebedi cehenneme koyacağını ifade etmişlerdir.
Ehli Sünnet; Büyük günah işleyen bir kimse işlediği günahı helal saymadıkça İslam dairesinden çıkmaz. Diyerek diğer iki grubun görüşüne itiraz etmişlerdir. Diğer iki grubun dayanağı Amel ve Kavl iken bunlara itiraz eden Ehli Sünnet “İtikadı” şart koşmuştur.
Sonuç olarak bu noktada kendilerini Ehli Sünnet’e yani selefe dayandıran bu kimseler aslında bu konuda Haricileri selef edindiklerinin farkında değillerdir. Neyse ki bize göre cehalet mazeretten sayılıyor.
Gerek Sahabe olsun gerek müfessirler gerekse muhaddisler ve imamlar bu konuda ittifak etmişlerdir.
Hanbeli Mezhebi
Ahmet B. Hanbel
Hanbeli Mezhebi’nin kurucusu olan Ahmet b. Hanbel bu konu hakkında şöyle demektedir.
İsmâîl b. Sa’îd Yüce Allah’ın: “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide, 44) buyruğu hakkında İmâm Ahmed’e sormuş ve şöyle demiştir: «Ahmed’e dedim ki: Bu küfür nedir? Dedi ki: Dînden çıkarmayan küfürdür.»[3]
Yine başka bir yerde ise “İbn Hâni şöyle der: «Ahmed’e, Tâvûs’un hadîsi ve: “Dînden çıkarmayan küfür” sözü hakkında sordum. Ebû Abdillah (İmâm Ahmed) şöyle dedi: Bu, “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” âyeti hakkındadır.»[4]
Ahmet b. Hanbel’in öğrencis olan “ İmâm Ebû Dâvûd es-Sicistânî şöyle der: «Ahmed’in, Yüce Allah’ın: “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” buyruğunu zikrettiğini işittim. (Daha sonra) Ahmed bize tahdîs etti ve şöyle dedi: Bize Vekî’ tahdîs etti ve şöyle dedi: Bize Sufyân, Sa’îd el-Mekkî’den o da Tâvûs’dan şöyle dediğini tahdîs etti: “Bu, dînden çıkaran küfür değildir.” (Yine) Ahmed bize tahdîs etti ve şöyle dedi: Bize Vekî’ Sufyân’dan o da İbn Cureyc’den o da Atâ’dan şöyle dediğini tahdîs etti: “(Asıl) Küfrün altında bir küfür, (asıl) zulmün altında bir zulüm, (asıl) fıskın altında bir fısktır.”[5]
İbnu’l-Cevzi
Yine Hanbeli Alimlerinden olan İslami ilimlerin bütün dallarında çalışması bulunan Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzi bu konuya şöyle ışık tutmaktadır;
“Sözün özü şudur: Yahûdîlerin yaptığı gibi o hükmü Allah’ın indirdiğini bile bile Allah’ın indirdikleri ile –inkâr ederek– hükmetmeyen kâfirdir. Allah’ın indirdikleriyle inkâr söz konusu olmaksızın hevâya meylederek hükmetmeyen zâlim ve fâsıktır. Ali b. Ebî Talha İbn Abbâs’dan şöyle dediğini nakleder: Allah’ın indirdiklerini inkâr eden kâfir olur, ikrâr edip onunla hükmetmeyen ise fâsık ve zâlim olur.”[6]
İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye
Hanbeli Alimlerinden İslami ilimlerin bir çok dalında eserler ortaya koymuş Alim İbn Kayyim şöyle demektedir;
“Doğru olan şudur: Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemek, hükmedenin hâline göre iki küfür çeşidi, büyük ve küçük küfür arasında gider gelir. Eğer bu vâkıa hakkında Allah’ın indirdikleri ile hükmetmenin vâcib olduğuna inanıyor ve bir ma’siyet olarak o hükümden sapıyor, bununla birlikte cezâlandırılmayı hak ettiğini i’tirâf ediyorsa işte bu küçük küfürdür. Eğer onun Allah’ın hükmü olduğunu yakînen bildiği hâlde vâcib olmadığına ve kendisinin bu konuda muhayyer olduğuna i’tikâd ediyorsa bu da büyük küfürdür. Eğer onun Allah’ın hükmü olduğunu bilmiyor veya onun hakkında hata ediyorsa, hatalı bir kişi olarak kabûl edilir ve onun hükmü hatalı kimselerin hükmüdür.”[7]
Devamı; http://www.mucahidpalevi.com/2020/09/29/maide-44-uzerine-bir-mulahaza-2/
[1] Fasl 3/144
[2] Fasl 2/854 (Türkçe Çeviri)
[3] Ahkâmu’n-Nisâ, (sayfa: 57/91. rivâyet)
[4] Mesâilu İbn Hâni (2/192)
[5] Mesâilu Ebî Dâvûd (sayfa: 283/1355.,1356.,1357. maddeler)
[6] Zâdu’l-Mesîr (s: 386)
[7] Medâricu’s-Sâlikîn (2/904-905)