
ملك (me-le-ke) fiilinden türeyen “MÂLİK” sahip olan, tasarruf eden (yöneten) anlamına gelmektedir. Bu ismin başına “el” Takısını getirdiğimiz zaman bunu Allah’a izafe etmiş oluruz. “EL-MÂLİK” yani mutlak olarak tasarruf eden,(yöneten) ve mutlak olarak sahip olan anlamına gelmiş olur.
Allah kimi kullarına da sahip olma ve yönetme gibi bazı tasarruflar vermiş olsa da bunların hepsi sınırlıdır. Kullar hiçbir zaman mutlak anlamda yönetime ve mülke sahip olamayacaklardır. En zengin bir iş adamı bile yemeye içmeye ihtiyacı vardır. Yada yemek içmek için bazı eşyalara muhtaçtır. Yine kul hangi ırktan olduğuna cinsiyetinin ne olduğuna veya hangi anne ve babadan geleceğine karar veremeyeceği için hiçbir zaman mutlak anlamda “Sahip” olamayacaktır.
Bundan dolayı Kral anlamına gelen “Melik” her ne kadar bazı güçlere ve eşyalara sahip olsa da o güçte o eşyada aslında yaratıp yöneten mutlak sahip olan “EL-MÂLİK” olan Allah’ındır. Bu anlamda yegane “Melik” Allah’dır. Kur’an bu gerçeği şöyle ifade eder. “فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ” “Her şeye hükümran olan Allah yüceler yücesidir.” (Taha/114)
Malik ve Melik lafızlarının hangisinin daha kapsamlı olduğu alimler arasında ihtilaflı bir konu olsada, “Malikü’l Mülk” demenin hem “Melik” lafzını hemde “Malik” lafzını kapsayacağı kanaatindeyiz.
Razi bu iki lafzın tarifinde; “Melik” noksan bir anlam ifade ederken örneğin “Falanca beldenin meliki(Kralı) denilen bir kimse her şey de tasarruf hakkına sahip değildir. Ancak Malik denilirse hertürlü tasarrufa sahip olur.(1)demiştir.
İbn Kayyım Melik ile Malik arasındaki farkı şöyle ifade eder; “Malik” (المالك) fiilleriyle tasarruf sahibi iken “Melik”(الملك) hem fiilinde hem de emrinde tasarruf sahibi olan demektir. O halde Allah “Malikü’l Mülk” (المالك الملك) dür.(2)
Sonuç olarak bir kimsenin dilediği kadar bir şeyin sahibi(meliki) olsun, o kimsenin tasarrufu Allah’ın elinde olduğundan dolayı Allah “Malikü’l Mülk”dür. Yani herşeyin yegane sahibidir.
Şayet beşer aslında hiçbir şeyin sahibi olmadığını anlarsa o zaman Allah’a olan tevekkülü artar, yine elinde olan onu azdırmaz. Yada sahip olduğuyla kibirlenmez. Allah’ın mutlak olarak her şeyin sahibi olması aynı zamanda O’nun adaletinin de bir tecellisidir. Nitekim Cenab’ı Hak şöyle buyurmaktadır. “اَمْ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَق۪يرًاۙ“ “Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler.” (Nisa/53) geçici basit ve ucuz bir mal için birbirine küsen kardeşler, sanki ömür boyu hükümranlığını süreceğini zannedercesine petrol ve elmas için milyonları katledenler, sanki hiç ölüm yokmuş gibi insanların iliklerine kadar sömüren kapital para babaları… İşte bu halde olan insanoğluna Allah’ın sahip olduğundan belki birazı verilmiş olsaydı o zaman zerre miktarını bile vermeye tenezzül ederlermiydi? Bundan dolayıdır ki mutlak sahip yani “EL-MÂLİK” sadece Allah’tır. Aynı zamanda adaletin tecellisidir.
Yöneten yönettiğinden Anne-Baba, Muhtar, Kaymakam, Vali, Cumhurbaşkanı vb. zengin mülkünden, parasından, herbir şahıs ise emanet olarak verilen bedeninden organlarından, yediğinden içtiğinden sorumludur. Kısaca herkes maliki(sahibi) olduğundan Allah’a karşı sorumludur. Yani bir kimsenin bir şeyin sahibi olması demek aslında onun emanetçisi olması anlamına gelmektedir.
Allah Herşeyin Maliki’dir
Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır; De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Al-i İmran/26)
Allah’ın mülkü elinde bulundurması yani mülkün asıl sahibinin olması dilediğini zengin dilediğini, fakir yapması dilediğini aziz dilediğini ise zelil yapması ( ki kulun tercihi aşağılık bir hayat yaşamaksa Allah ona zelilliği verir) her şeyi yönetmesi Allah’ın kudreti dahilinde olması demektir ki bu anlamda Allah hesap sorucudur, affedendir ve azab edendir. Çünkü beşer her şeyin sahibinin Allah olduğunu bildiği halde sahip olduklarına zulmediyorsa kötüye kullanıp hor görüyorsa o zaman elbette ki her şeyin mutlak sahibinin buna kayıtsız kalması beklenemez.
İnsanoğlunun gücü yetmeyeceği evrenin yönetimi de Allah’ın mülkü dahilindedir. Dilediği şekilde yönetir Allah şöyle buyurmaktadır; “O Allah’tır ki, göklerde ve yerde olan her şey tamamen kendisine aittir.”(İbrahim/2) Yeryüzünde ve gökyüzünde insanlar aleminde yani bedenlerimizde ve hayatlarımızda, hayvanlar aleminde en küçük maddeden en büyük olana kadar herşey Allah’ın mülkü dahilindedir. Allah’ın her şeyin sahibi olması onun O’nun gücünün bir göstergesidir. Yuvasına yiyecek götüren bir serçeden, okyanusun en karanlık dibinde olan canlılara kadar her canlının rızkını vermektedir. Allah’ın her şeyin sahibi olması Atomlarda ve evrende mükemmel nizamın yaratanının kendisi olduğunu gösterir. Allah’ın her şeyin sahibi olması insanın bir hiç olduğunu kibirlenmemesi gerektiğini gösterir. Allah’ın her şeyin sahibi olması hikmetiyle her şeyi bir ölçü dahilinde yarattığını gösterir.
Ey kul her şeyin sahibine karşı haddini bil…
Servetin Sahibi Allah
Mal-mülk insanoğlunun sahibi olduğunu zannettiği bütün mülk Allah’ındır. Dünyada mal ve mülk yönünden imtihanın bir gereği olarak eşitlik yoktur. Bir kimse Afrika’da çok fakir bir ailede doğarken başka biri Avrupa’da lüks içerisinde çok zengin bir ailede dünyaya geliyor. Allah mülkü dilediğine verip dilediğinden alıyor. “Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara/155) Bu adaletsizliğin değil aslında imtihanın bir gereğidir. Bu noktada adaleti sağlayacak kimse insanın bizzat kendisidir. Çünkü Allah Kur’an’da, verilen servetin ne için olduğu ve nasıl kullanılması gerektiğini bize öğretiyor.
Malın mahiyeti hakkında; “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.”(Kehf/46)
“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur… “(Hadid/20)
“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır…”(Teğabün/15)
Sahip olduğumuz malların durumu bu ayetlerde olanlardan öteye giden bir şey değil. Yani aslında imtihan olarak bize bahşedilmiş geçici bir meta…
Allah’ın servet bahşettiği kimseler; “Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz.”(Fecr/20)
“Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.”(Hümeze/3)
“Cehenneme yuvarlandığı zaman malı ona fayda vermez.”(Leyl/11) işte bu kimselerden olmaktan sakının.
Allah’ın mükafatlandıracağı; “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.”(Bakara/261)
“Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”(Bakara/262)
“Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.”(Bakara/265)
“Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”(Bakara/274) ayetin belirttiği özelliklerde olunursa o zaman hep yeryüzünde adalet sağlanmış olacak hem de asıl mülkün sahibi anlaşılacak doğal olarak Allah yolunda infak eden zengin malıyla gururlanmayacak zulmetmeyecek.
İslam’da “Zekat” sistemini inceleyen bir kimse insanlar için adalet olduğunu görmüş olacaktır. İşte Allah’ın serveti dilediğine vermesi aslında bu serveti Allah için Allah’ın istediği şekilde harcaması gerektiği anlamına gelir ki hem kendi maslahatı açısından hem de fakirlerin maslahatı açısından doğru olanı yapmış olsun.
“Allah için harcadığın senindir gerisi sana ait değil…”
Nefsinin Sahibi Allah
İnsanoğlu duygularının, azalarının, sahibi kendisi olduğunu zanneder. Aslında her şeyin sahibi olan Allah.İnsan kendi kendisinin hakimi değildir. Bunların tamamını insana veren Allah’dır. Allah her şeyin “Maliki” kul ise bazı şeylerin “Meliki”dir. O zaman kul sahip olduklarını Allah’ın istediği şekilde kullanması gerekir ki emaneti zayi etmesin.
Gazali’nin deyişiyle asıl, Melik(Kral-Yönetici) kendi devletinin sahibidir şöyle ki, öz ülkesi kalbi ve kalıbır, askerleri şehveti, heva – hevesidir, halkı ise elleri, gözleri ve diğer azalarıdır.(3) Bir kimsenin kalbi Allah için atarsa, orduları heva ve hevesi, şehveti onun dilediği şekilde hareket eder. Heva ve hevesini kontrol eden gözünü haramdan, dilini yalandan, ellerini haram maldan, ayaklarını haram mekandan korumuş olur. Böylece kendisine verilen bu nefsi Allah yolunda harcamış olur.
“Şüphesiz Allah, mü’minlerden nefislerini ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.”(Tevbe/111) çünkü “De ki: “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir.”(En’am/162) Bir gün yok olacağını bildiğimiz bu canı değerli kılacak şey Allah’ın rızasından başka ne olabilir ki?
Din Gününün Sahibi Allah
Allah Kur’an’da özellikle vurguladığı noktalardan biri ise Ahiret’in hesap gününün de sahibi olduğudur. Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır; “مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ” “Din gününün sahibidir”(Fatiha/4)
Din kelimesi Arapçada borç, karşılığını verme, itaat anlamlarında kullanılmıştır.(4)Yani ahiret artık hesap günüdür. Kişinin ahirette maliki olduğunu zannettiklerinin aslında maliki olmadığını anlayıp fişinin kesildiği gündür.
Artık söz insanoğlundan çıkmış kontrol ettiği organlara verilmiştir. “O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.”(Yasin/65) mal, mülk ve nefis artık kendi kendisinin şahididir. İnsanoğlunun belki de bütün mülkün Allah’ın olduğunu en iyi anlayacağı yerdir. “…sura üflendiği o günde de hükümranlık sadece O’nundur.”(En’am/73)
İşte adaletin tecelli edeceği yegane zamanda insan ya Allah’ın er-Rahim ismine mazhar olup ebedi cennette nimetlendirilecek yada Allah’ın Kahhar(kahredici) ismine nail olup cehenneme girecektir.
Asıl mülkiyet din günüdür o günde sadece Allah’ındır.
Kaynaklar;
1- İbn Kayyım Esma Allah’l Hüsna s.50
2- Razi, Levamiul Beyyinat s.173
3- Gazali Esma’ül Hüsna s.71
4- İsfahani Kur’an Kavramlar Sözlüğü s.393