Allah’ın yüceliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu hatta Allah’ın insanoğlunda mevcut olan kemal sıfatlardan dahi münezzeh olduğunu gösteren ismi “ القدوس ” ismidir.
“ القدوس ” ismi “ka-de-se” (قدس) fiilinden türemiştir. Manası “Temizlik ve Bereket” anlamındadır.(1) Allah Kur’an’da Cebrail a.s için şöyle buyurmuştur. “قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ ” Deki O’nu Ruh’ul Kuds indirmiştir. (Nahl/102) Allah’u Teala burada Cebrail için Ruh’ul Kuds terimini kullanmıştır yani “Temizlenmiş Ruh” çünkü Cebrail Tertemiz için eksiklik ve çelişki olmayan Kur’an’a aracılık etmiştir. Ona da ancak aracılık edenlerin tertemiz olması gerekir nitekim şu ayet “لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ” Ona ancak tertemiz olanlar dokunabilir.(Vakıa/79) Kimi müfessirlere göre buradaki “Mutahharun”dan maksat Meleklerdir ki onlar tertemizdir günah işlemezler. İşte bu açıdan bakınca Kur’an’da (قدس) kelimesi temizlik, temiz anlamında kullanılmıştır.
Aynı şekilde başka bir ayette ise Hz.Musa kavmine şöyle seslenmişti “-يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّت۪ي كَتَبَ اللّٰهُ لَكُم” Ey Kavmim Allah’ın size yazdığı mukaddes yere girin.(Maide/21) Allah’u Teala burada Filistin- Şam toprakları için Mukaddes yani bereketli olduğunu ifade etmiştir. Nitekim başka bir ayette o yerlerin bereketli olduğunu şöyle vurgulamıştır; “ وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ “ Onu (Hz. İbrahim) da Lût’u da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık. (Enbiya/71)
Sonuç olarak Allah’u Teala Kur’an’da hem temizleme, arındırma hemde bereketli kılma anlamında kullanmıştır. Kur’an’da birde bu kelimenin Allah için kullanımı da var ki bizim için asıl olan konuda budur. Allah’u Teala’nın meleklere yeryüzünde insanı yaratacağını bildirmesi üzerine, Melekler yeryüzünde bozgunculuk yapacak kan dökecek birini mi yaratacaksın demeleriyle beraber şöyle diyorlar. “وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ” Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz. (Bakara/30) Melekler Allah’u Tealayı takdis ediyoruz demelerinden maksat, noksanlığı, acizliği, kötülüğü, ayıbı, eksiği ve kusuru bulunmak gibi ona layık olmayan sıfatlardan Allah’ı Tenzih etmek(2)anlamındadır. İşte tamda bu noktada Allah’ı takdis etmenin aslında onun yanında acizliğimizin farkına varmak olduğunu bilmektir.
Allah’ın Kuddus ismi, Allah’ın Kuddus isminin tecelli ettiği her şeyde en mükemmel şekilde göstermektedir. Kur’an’ın mükemmel Belağatı ve kendisinde ki Matematiksel sistem, İnsanoğlunun vücudunda olan mükemmel ve kusursuz işleyiş, Yeryüzünde ve gökyüzünde olan mükemmel düzen Allah’ın Kuddus ismini bize hatırlatmaktadır. Şayet göremiyorsak eksiklik var zannediyorsak “ ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَس۪يرٌ ” Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir. (Mülk/4)
Allah’ın Kuddus İsminin Tecellisi
Allah’u Teala’nın Kuddus isminin tecellisi yarattıklarının özü itibariyle temiz, eksiksiz ve mübarek olmasıdıdr. Şöyle ki; Allah’ın yarattığı “Akıl” nimeti, yaratılış olarak zaten kusursuz ve mükemmel bir dizayna sahip günümüz bilim ve teknolojisi halende Aklın mahiyetini yeterince çözebilmiş değildir. Aynı zamanda Sünnetullah’a tabi olan akıl o derece bereketlidir. Nitekim en basitinden Kitap okumanın beyin hücrelerinin gelişmesine neden olmaktadır. Böylece sorunları çözmede, olayları kavramada ve hatta psikolojik ve sosyolojik gelişime ve düzene neden olmaktadır. Yani aklı çalıştırıp Kur’an’ın ilk emri olan “Oku” nun farkına vardığımız zaman Allah ona bereket verecek ve geliştirecektir. Aynı şekilde sağlıklı yaşam ve sporda vücudumuzu temizleyip düzene koyduğu için Allah’ın bereketini görmüş olacağız. Allah’ın bize vermiş olduğu Doğada da özü itibariyle temiz ve bereketli olduğu görülür. Ancak insanoğlu kirlettiği sürece onun bereketinden mahrum olacaktır.
Doğal afetler, özü itibariyle kötü veya eksik olan bir şey değil örneğin depremler. Depremler yapısı itibariyle kar, yağmur gibi doğa olaylarından biridir. Depremler sayesinde yeraltında sıkışan enerji boşalıyor bir nevi yeryüzünün nefes alması sağlanıyor. Ayrıca depremden sonra oluşan alüvyonlar toprakta oldukça zengin mineraller meydana getirmektedir. Ancak insanoğlunun kendisi günümüz teknolojisine rağmen fay hattı üzerinde yerleşim yapıp kendisi kozmosu kaosa çevirmektedir. Tüm bu açılardan bakınca görmüş oluyoruz ki Allah’ın yarattıklarında ne bir eksiklik nede bir noksanlık bulunmaktadır.
Bir Tevhid Eylemi Olarak Takdis
Allah’ı hertürlü noksan sıfatlardan tenzih ederek onu yüceltmek Müslümanın tevhidinin gereğidir. Çünkü tarih boyunca Hak-Batıl mücadelelerinde en temel mesele buydu.
Örneğin İskandinav Mitolojisinde Tanrı Thor’un bir çekici vardır. Thor bu çekici fırlatınca şimşekler çakar çekiç daha sonra eline geri gelirdi. Yine İskandinav mitolojisinde Tanrı olarak atfedilen Odin Tanrılarının en büyüğü ve en güçlüsüydü ancak ölüyordu yada kardeşleriyle savaşıyordu.
Aynı şekilde Hristiyan kültüründe de Allah’a oğul isnad ettikleri bilinmektedir. İncil’de Allah (haşa) Hz.İsa için şöyle demiştir; “Sevgili oğlum budur. O’ndan hoşnudum”(Matta 3:17) Aynı şekilde Yahudi metinlerde de “Sonra Firavuna deki RAB şöyle diyor. İsrail (Yakup) benim ilk oğlumdur..”(Mısırdan Çıkış 4:22,23) (3) Başka bir yerde ise İsrail’in (Hz.Yakub) Allah ile güreşip güreşi kazandoğı ifade edilmiştir. Aynı şekilde Resulullah döneminde ise Müşrikler melekler için Allah’ın kızlarıdır diyorlardı.
İşte tüm bunlar kendileri İlah edindikleri varlıklara noksanlık atfetmeleridir. Sahte ilahlarında haşa Kuddus ismini yerleştiremedikleri için İlahlara noksanlık atfedip İlahların birşeye ihtiyaç duyacağına inanıyorlar. Ancak Allah bize kendisini El-Kuddus ismiyle tanıtıp tüm bunlardan münezzeh olduğunu bildirmiştir. İmam Gazali el-Kuddus ismini tarif ederken şöyle demiştir; “O, hissin idrak ettiği, hayalin tasavvur ettiği, vehmin ileri atılıp tahayyül ettiği, fikirlerin tasarladığı her vasıf(nitelik)dan münezzehtir.”(4)
Kur’an’ın El-Kuddus’ün İsminin En Önemli Tecellisidir
Kur’an kelime yapısı olarak kendisinde birçok yönden Belağat yönü bulunmaktadır. Yani yerli yerinde yeterince ve zamanında kullanılması gereken ifadeler kullanılmıştır. Arap edebiyatında şiirin çok önemli bir konumu vardır. Hz.Peygamber devrinde ise özellikle Kureyşliler edebiyata oldukça hakimdi ancak Kur’an’ın Belaği yönü onları oldukça şaşırtmış Müşrikler onun şair olmadığının farkına vardıkları halde ona iftira atarak küçümsemişlerdir. Ancak kendi başlarına kaldıklarında Kur’an’ın bu harika belaği yönününü övmekten de kendilerini alıkoyamıyorlardı. Kur’an da bu Belağat yönüne bir örnek verecek olursak;
Said Nursi “وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ” Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa (Enbiya/46) Ayetinin Belaği yönünü şöyle tarif etmiştir; “Bu cümlede, azâbı dehşetli göstermek için, en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. Demek taklîli (azlığı) ifade edecek; cümlenin bütün heyetleri de bu taklîle bakıp ona kuvvet verecek. İşte, لَئِنْ lâfzı, teşkiktir.(Tanımı ve niteliği farklı anlam ifade eder.) Şek(lafzı) kıllete(azlığa) bakar. مَسَّ lâfzı, azıcık dokunmaktır; yine kılleti(azlığı) ifade eder. نَفْحَةٌ lâfzı, maddesi bir kokucuk olup kılleti ifade ettiği gibi, sîgası bire delâlet eder. Masdar-ı merre tabir-i sarfiyesinde “biricik” demektir, kılleti ifade eder. نَفْحَةٌ deki tenvin-i tenkirî, taklîli içindir ki, “O kadar küçük ki, bilinemiyor” demektir. مِنْ lâfzı, teb’îz içindir, “bir parça” demektir; kılleti ifade eder. عَذَابِ lâfzı, nekâl, ikab’a (lafzına) nisbeten hafif bir nevi cezadır ki, kıllete işaret eder. رَبِّكَ lâfzı, Kahhâr, Cebbar, Müntakîm’e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor. İşte, bu kadar kılletteki(azlıktaki) bir parça azap böyle tesirli ise, ikab-ı İlâhî ne kadar dehşetli olur, kıyas edebilirsiniz diye ifade eder. İşte şu cümlede küçük heyetler nasıl birbirine bakıp yardım eder. Maksad-ı küllîyi, herbiri kendi lisanıyla takviye eder.(destekler) Şu misal bir derece lâfız ve maksada bakar.”(5)
Kur’an’ın içerisinde bulunan Matematiksel düzen de Kur’an’ın Allah’ın Kelamı olduğuna yani eksizsiz ve noksansız olduğuna delil olarak sunulabilir. Şayet Kur’an değiştirilmiş veya ilave ve çıkarım olmuş olsaydı veya bir beşer kelamı olmuş olsaydı bu mükemmel matematiksel düzen olmayacaktı. Buna Caner Taslaman’ın kitabından birkaç örnek verecek olursak;
GÜN Kuran’da “gün” (yevm) kelimesi, tekil form olarak 365 defa geçer. Dünya, Güneş’in etrafında bir tur attığında, Dünya’da 365 tane “bir gün” gerçekleşir. Güneş ile Dünya ilişkisini merkeze alan takvimler bu yüzden seneyi 365 güne bölerler. Fakat bir kimse Güneş ile Dünya ilişkisine değil de Ay ile Dünya ilişkisine bağlı bir takvime göre ilişkilerini düzenliyorsa, bu şahıs için de 365 sayısının astronomik önemi değişmez. Çünkü 365, takvimlerden bağımsız olarak Dünya-Güneş ilişkisini tarif eden bir sayıdır ve Dünya’daki günlerin oluşumu açısından Güneş’in önemi Ay’dan daha fazladır.
GÜNLER: Kuran’da “günler” (eyyam, yevmeyn) kelimesi, yani gün kelimesinin çoğul kullanımları 30 defa geçmekte ve bir ayın kapsadığı “günlerin” sayısına karşılık gelmektedir. “Günler” anlamına gelen kelimelerden biri olan “yevmeyn” iki gün anlamına gelir, Arapçada ikilik için özel takılar vardır; diğer kelime olan “eyyam” ise ikiden fazla çoğul günleri ifade eder. Ay, Dünya’nın etrafındaki dönüşünü 29,53 günde tamamlar. Bu yüzden Ay takvimindeki aylar ya 30 gün ya 29 gün sürer. 29,53’ün yuvarlatılmışı 30’dur.
AY (ŞEHR): Kuran’da, Tevbe Suresi 36. ayette “Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir” denilerek senenin bölümü olan ayların sayısının 12 olduğu tasdik edilmektedir. Kuran boyunca “ay” (şehr) kelimesi tekil formunda 12 defa geçmektedir.
AY (KAMER): Kuran’da, gök cismini ifade eden “Ay” (Kamer) kelimesinin türevleri 27 kez geçmektedir. Ay’ın Dünya etrafındaki eliptik turunu tamamladığı gün sayısı da 27’dir. Ay’ın ve Güneş’in bir hesaba uygun hareket ettikleri Kuran’da ifade edilmiştir (55-Rahman Suresi 5). Matematiksel hesapla hareketlerini anladığımız Ay ve Güneş’in, Kuran’daki geçiş adetlerinde de matematiksel bir ölçü olması Kuran’ın harikalarındandır. (6) Daha fazla veri için kitaba bakabilirsiniz.
İşte daha burada sayamayacağımız, Kur’an’dan birçok veri Allah’ın bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu, olabilecek bütün mükemmelliklerinde yegane sahibi olduğunu yani Allah’ın El-Kuddus olduğunun delilidir.
Allah’ın el-Kuddus İsminin Amellere Tecellisi
Mümin bir kula düşen görev El-Kuddus ismini amellerine yansıtmasıdır. Bu ismin bir anlamının temizlik olduğunu ifade etmiştik. Resulullah’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Temizlik imandandır.”(7) İşte bu temizlik maddi manevi olan bütün temizlikleri ifade eder. Kalbin temizliği Allah’ı anmak ile olur, اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.(Rad/28) kötü amelleri temizleyen ise tövbedir. Nitekim Allah Kur’an’da tevbe ile temizliği bir arada kullanmıştır. انَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever(Bakara/222) hiç şüphesiz ki Amelleri temizleyecek olan tevbedir.
Amellerde ihlası gözetmek de amelleri temizlenmesine neden olmaktadır. Nitekim ihlassız amel, Allah’a karşı kirletilmiş bir amel olacaktır. Sonu ise hüsran olacaktır.
İşimizde ve ailemizdeki ilişkilerimizde de temiz olmamız gerekiyor. Aileni ve işini, yalandan, ihanetten ve aldatmaktan temiz kıldığın oranda Allah bereket verecektir.
Allah bizleri el-Kuddus ismini hakkıyla anlayıp ona göre yaşamayı nasip etsin.
Kaynakça;
1-İsfahani s.829
2-Lübebü’t Te’vl fi Mani’t Tenzil 1. S.99
3-Tekvin: 32/22-32
4-Gazali s.72
5-Sözler-25.Söz s.497
6-Caner Taslaman “Neden Müslümanım?” s.356-361
7-Müslim, Taharet-1