
Kur’an’i bir kavram olan “Tağut” kelimesi günümüz tekfir ehli tarafından Kur’an’da ki anlamından uzaklaştırılmış. Kimi şahıslara yada bir takım kurumlara tahsis edilmiştir. Yada “Tağut” lafzı öyle bir ifade edilmiş ki nerdeyse sadece yönetim ile özdeşleştirilmiştir.
Tağut kavramının manasına ve Kur’an’da ki kullanımına geçmeden önce şunu beyan ederiz ki, elbette ki Allah’ın hükümlerine karşı haddi aşmış kimse tağuttur. Bu ister şahıs, isterse kurum olsun farketmez. Ancak bizim burada asıl vurgumuz, önceki konularda geçen İslam’a girmenin yegane şartı Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet’i getirmektir. Zaten fıtri ve basit olan Kelime-i Tevhid gibi tağutu bilip reddetmek yine fıtri ve basittir. İslam’a davette şu tağutu reddet, diyerek defalarca tekrarlanan bir söylemin olmadığı aslında Kelime-i Şehadeti getiren bir kimsenin zaten Tağutu reddettiği bilinen bir durumdur. Kur’an’da ki Tağut kavramını incelediğimiz zaman bu söylemimiz zaten anlaşılacaktır.
الطاغوت (Tağut) kelimesi طغي (Ta-ğa-ye) fiilinden türemiştir. Kelime manası haddi aşmak anlamındadır.(1) Sözlük anlamı Kur’an’da اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ Şüphesiz su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık. (Hakka/11) ta-ğa kelimesi taşmak anlamında kullanılmıştır.
Bunun terim anlamı ise Allah’a karşı masiyet işleyip haddi aşmak anlamındadır. Masiyettir, nitekim Abdulkahir Bağdadi, masiyetin “itaatten çıkma, günah işleme; bir davranıştan imtina etme, ona karşı direnme” olduğunu ifade etmiştir.(2) Nitekim Allah’a karşı haddi aşmakta aynı şekilde ona itaat etmemek, onun emrine karşı direnmektir.
Allah’u Teala Kur’an’da şöyle buyurmuştur; فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin… (Hud/112) bu ayet hakkında müfessirler Allah’ın emir ve nehiylerine karşı sınırı aşmamayı ifade ettiğini bildirmişlerdir. Bu ayet hakkında;
Taberi; { وَلا تَطْغَوْا } يقول: ولا تعدوا أمره إلـى ما نهاكم عنه Vele tetğav; O’nun emirlerinde, nehyettiklerinde sınırı aşmayın demektir.
Kurtubi; { وَلاَ تَطْغَوْاْ } نهي عن الطغيان والطغيان مجاوزة الحد Vele tetğav; tuğyandan nehyetmiştir. Tüğyan haddi tecavüz etmek(aşmak) anlamındadır.
Şevkani; وَلاَ تَطْغَوْاْ } يقول لا تظلموا. وأخرج ابن أبي حاتم، عن ابن زيد، قال الطغيان خلاف أمره وارتكاب معصيته { Vele tetğav; denildi (manası) zulmetmeyin… Dedi ki Tüğyan Allah’ın emrine muhalefet edip, masiyete kalkışmaktır.
Yine aynı lafzın kullanıldığı كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin (Taha/81) ayetinde de Allah’ın sınırını aşmak anlamında kullanılmıştır. Bu ayet hakkında Taberi demiştir ki; { وَلا تَطْغَوْا فِـيهِ } يقول: ولا تعتدوا فـيه، ولا يظلـم فـيه بعضكم بعضاً Vele tetğav fihi; denildi ki onda haddi aşmayın, onunla bazılarınız bazılarına zulmetmesin demektir. Diğer bütün müfessirlerde yine burada ki وَلا تَطْغَوْا lafzından maksadın sınırı aşmak olduğunu ifade etmişlerdir.
Son olarak bu manaya teşkil eden bir diğer ayet ise Kur’an’da bahçe sahiplerinin kıssası olarak bilinen iki adamın ifade ettiği, قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!” (Kalem/31) Bu ayet hakkında ise müfessirler şöyle demektedir.
İbn Kesir; { قَالُواْ يٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَـٰغِينَ } أي اعتدينا وبغينا، وطغينا وجاوزنا الحد حتى أصابنا ما أصابنا Yani biz haddi aştık, ve azgınlık ettik, sınırı geçtik taki musibet bize isabet etti.
Şevkani; { يٰوَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَـٰغِينَ } أي عاصين متجاوزين حدود الله بمنع الفقراء وترك الاستثناء Yani biz isyan ettik Allah’ın sınırlarını aştık onu istisna kılmadık( yani inşallah demedik.)
Diğer müfessirlerde yine bu anlamda olduğunu ifade etmişlerdir.
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere aslında bu kavramın asıl anlamı, masiyete dahil olan her şeydir. Yani kulun işlediği herhangi bir günah Allah’ın koymuş olduğu sınırı aşmak, olduğu için tuğyandır. Bu anlamda hiçbir Müslüman günah dan müstağni olmadığından dolayı aslında her kulun tuğyanı ve sınırı aşması söz konusudur. Yani bir kimse işlediği bir günahtan dolayı aslında bu tuğyanı gerçekleştirmiş çünkü Allah’ın sınırını aşmıştır.
Bu noktada sorulacak soru “Allah’ın koymuş olduğu sınırı aşan kimin sınırlarına girmiş olur?” Bu soruya verilecek cevap Allah’ın sınırlarını aşan bir kimse tabiki şeytanın sınırlarına girer. Yani aslında “Tağut” Allah’ın sınırlarını aşıp şeytanın sınırlarına girene denir. Zaten Kur’an’da kullanılan “Tağut” lafzı, “Şeytan” anlamında kullanılmıştır.
Allah’u Teala وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. (Nahl/36) Bu ayet hakkında;
Taberi; { وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ } يقول: وابعدوا من الشيطان، واحذروا أن يغويكم ويصدّكم عن سبـيـل الله Tağuttan kaçının; Şeytandan uzaklaşın, sapkınlığına ve Allah yolunda engellemesine karşı dikkatli olun demektir.
Kurtubi; وَٱجْتَنِبُواْ ٱلْطَّاغُوتَ } أي اتركوا كلّ معبود دون الله كالشيطان والكاهن والصنم، وكل من دعا إلى الضلال { Allah dışında şeytan gibi, put gibi kahin gibi bütün ibadet edilenleri terk edin ve dalalete davet eden kim varsa terkedin.
Şevkani; أي اتركوا كل معبود دون الله كالشيطان، والكاهن، والصنم، وكل من دعا إلى الضلال. { وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ } Allah dışında şeytan gibi, put gibi kahin gibi bütün ibadet edilenleri terk edin ve dalalete davet eden kim varsa terkedin. Anlamında kullanılmıştır.
Görüldüğü gibi müfessirler, Tağuttan uzaklaşmanın (içtinabın) aslında şeytandan ictinab olduğunu ifade etmişlerdir.
Yine وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ Tâğût’tan ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. (Zümer/17) bu ayette geçen Tağut lafzı için müfessirler şöyle demişlerdir;
Kurtubi; قال مجاهد وابن زيد: هو الشيطان. وقال الضحاك والسدي: هو الأوثان. وقيل: إنه الكاهن… (Kurtubi Allah dışında bir şeye ibadet etmekten kaçınmak olduğunu ifade ettikten sonra) Mucahid ve İbn Zeyd, O (Tağut) Şeytandır. Demişlerdir. Dahhak ve Süddi ise onun Putlar olduğunu söylemiş bir görüşe göre ise kahin demektir.
İbn Kesir; والصحيح أنها شاملة لهم ولغيرهم ممن اجتنب عبادة الأوثان، وأناب إلى عبادة الرحمن Sahih görüş Rahman’a ibadete yönelip, putlara ibadet etmekten sakınan herkesi kapsamasıdır.
Taberi; وذكرنا أنه فـي هذا الـموضع: الشيطان …{ وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ }: أي اجتنبوا عبـادة كلّ ما عُبد من دون الله من شيء Tağuttan ictinab etmet yani Allah dışında birşeye ibadet etmekten sakınmak demektir… Bu konuda söylemiştik ki; Şeytandır.
Tağut lafzının bulunduğu bir başka ayet ise اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟ İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa/76) ayetidir.
Bu ayetin bütünlüğünden de anlaşılacağı üzere ki müfessirler buradaki tağutun şeytan olduğunda ittifak etmişlerdir.
Taberi; { يُقَـٰتِلُونَ فِى سَبِيلِ ٱلطَّـٰغُوتِ } يعني: في طاعة الشيطان وطريقه ومنهاجه الذي شرعه لأوليائه من أهل الكفر بالله. Tağutun yolunda savaşırlar yani şeytana itaat ederek, onun yolunda, onun yöntemleriyle, öyleki onların dostları Allah’ı inkar edenlerdir.
Beyzavi; { وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَـٰتِلُونَ فِي سَبِيلِ ٱلطَّـٰغُوتِ } فيما يبلغ بهم إلى الشيطان.Kafirler tağutun yolunda savaşırlar, Şeytana ulaştırdığı gibi.
Şevkani; { وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَـٰتِلُونَ فِى سَبِيلِ ٱلطَّـٰغُوتِ } أي سبيل الشيطان، أو الكهان، أو الأصنام، وتفسير الطاغوت هنا بالشيطان Kafirler Tağutun yolunda savaşırlar yani şeytanın yolunda ve kahinlerin yolunda veya putların yolunda burada ki Tağutun tefsiri Şeytandır.
İbn Kesir; { ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يُقَـٰتِلُونَ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَـٰتِلُونَ فِى سَبِيلِ ٱلطَّـٰغُوتِ } أي المؤمنون يقاتلون في طاعة الله ورضوانه، والكافرون يقاتلون في طاعة الشيطان، İman edenler Allah’ın yolunda Kafirler tağutun yolunda savaşırlar yani Müslümanlar Allah’ın taati ve rızası için savaşırlar. Kafirler ise şeytanın taati için savaşırlar.
Tağut lafzının kullanıldığı diğer ayet ise “فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. (Bakara/256) aynı şekilde burada ki Tağut’un manası şeytan anlamındadır.
Taberi; { فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ } بـالشيطان. وقال آخرون: الطاغوت: هو الساحر …عن أبـي إسحاق، عن حسان بن فـائد العنسى قال: قال عمر بن الـخطاب: الطاغوت: الشيطان Kim tağutu inkar reddederse; (yani) Şeytanı, Bazıları Tağut yani o sihirbazdır. Ebi İshak’dan… Ömer ibn Hattab dediki Tağut şeytandır.
İbn Kesir; أي من خلع الأنداد والأوثان، وما يدعو إليه الشيطان من عبادة كل ما يعبد من دون الله (Kim Tağutu reddederse) Yani kim endaddan ve evsandan (Putlardan) şeytanın çağırmış olduğu Allah dışında ibadet edilecek ne var hepsinden kendini sıyırırsa.
Beğavi; { فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ } بالشيطان، أو الأصنام، أو كل ما عبد من دون الله، أو صد عن عبادة الله تعالى Kim Tağutu inkar ederse; (yani) Şeytanı, veya Putları, yada Allah dışında ibadet edilecek her şeyden uzak durursa anlamına gelir.
Buraya kadar görüyoruz ki “Tağut” günümüzde kimi kesimin kullanımının aksine, şeytan anlamında kullanılmıştır. Zaten müktesebatta, yani ne sahabeler, nede tabiin Tağutun ne olduğu konusunda bir açıklama getirme zorunluluğunu kendilerinde hissetmemiş ve buna dair bir rivayette bulunmamışlardır. Yine ulema usulud din kitaplarına veya usulul fıkh kitaplarına tağutun manası için özel bir bahis açmamamıştır. Çünkü yukarıdaki tefsirlerde de açıklandığı üzere zaten şeytan olduğu biliniyordu. Tıpkı heva-endad-sanem-ism kavramları için bahis açmadıkları gibi çünkü zaten bunların her birinin manasının neye tekabül ettiği biliniyordu.
“Heva” kelimesi Kur’an’da yirmi küsür yerde geçmesine rağmen tekfir ehlinin ısrarla Tağut lafzı üzerinde durmaları oldukça manidar ve ilginçtir. Halbuki hevada, tağut ile aynı manaya tekabül etmektedir.
Bu durumda ya Allah’a ibadet edip ona itaat söz konusu yada şeytana itaat edip ona itaat söz konusu. Tekfir ehlinin dilinden düşürmediği siyer kitabına atfettikleri sahabenin “Allah’a iman ettim Tağutu reddettim” söylemi de var olan anlamı değiştirmemektedir. Çünkü Tağut zaten şeytan anlamına gelmektedir. Bu anlamda kendisini İslam’a nisbet eden herkes şeytanın yolunu kabul etmeyip reddedecektir. Başta da vurguladığımız gibi bir kimse Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olduğunu ikrar ediyorsa bu kimse zaten tağutu reddetmiş demektir. Buda gayet basit ve fıtridir. Ancak günümüzde tekfir ehli Tağut kelimesine olduğundan fazla bir anlam yükleyip dinde insanlara zorluk çıkarmaktadırlar. Halbuki Allah “Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi.” (Hac/78) buyurarak imanın basit ve fıtri olduğunu ifade etmiştir. Tıpkı heva-endad-sanem-ism nasıl ki şeytanı temsil eden kavramlarsa tağutta aynı bunlar gibi şeytanı temsil eden bir kavramdır.
Bu noktada anlaşılması gereken önemli noktalardan birisi ise şeytanın yolunu benimseyenden sakınmak derken onun doğrularından da sakınmanın da kastedilip edilmediğidir. Bu nokta, bizlere Tağuta muhakeme olmayı, askerlik vb. diğer konuları da açık hale getirecektir.
Tağuta ibadet etmenin, aslında şeytana ibadet etmek olduğunu, Tağutun yolunda savaşmanın aslında şeytanın yolunda savaşmak olduğunu, Tağuta muhakeme olmanın aslında Şeytana muhakeme olma anlamına geldiğini yukardaki ayetlerden ve müfessirlerin ve selefin anlayışı ile ortaya koyduk. Şimdi ise şeytanın yoluna tabii olanların, yada kafirlerin, yolundan beri olup uzaklaşmak onların, iyi doğru ve güzel yönlerinden de uzak durma anlamına gelip gelmediğini ifade edeceğiz.
“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.” (Nisa/79)
Bu ayet iyi olan her şeyin aslında Allah’dan olduğunu ifade eder. Zaten Allah’u teala yarattıklarında zulmü murat etmemiştir. İnsanoğlu ancak bu zulmü ve kötülüğü kendi kendine yapar. Dolaysıyla iyi olan bir şey bir kafir aracılığıyla da gelse iyi olan Allah’dan olduğundan dolayı o kimse sadece bir aracı hükmündedir. Bu kimsenin küfrü ile insanlığı ayrı bir şekilde değerlendirilir. Bir kimsenin Müslüman olmaması o kimsenin iyi olmayacağı anlamına geldiği gibi bir kimsenin Müslüman olması o kimsenin iyi olduğu anlamına gelmez. Biz buna Resulullah’ın ehli kitap veya müşriklerle olan münasebetlerinde açık bir şekilde görüyoruz.
Nitekim Resulullah, Taif’den dönerken, Mut’im bin Adiyy’in himayesine girmiş, Mut’im bin Adiy ise çocuklarını silahlandırıp Resulullah’ı korumuşlardır.(3)Resulullah Mut’im’in bu iyiliğini bedir savaşından sonrada yad etmiştir. Mut’im’in oğlu Cübeyr, Bedir esirleri hakkında konuşmak için Medine’ye gelmişti. Peygamberimiz (s.a.v.) onu kabul etmiş, ricâsını dinledikten sonra şöyle demişti:
“Eğer, baban Mut’im hayatta olsaydı ve şu adamlar hakkında ricâda bulunsaydı, şüphesiz ben onları Mut’im’e bağışlardım.”(4)
Görüldüğü gibi Resulullah sırf müşrik ve şeytanın yolunda(tağut) diye Mut’im’den gelecek olan iyiliği elinin tersiyle itmemiş bilakis kabul edip vefatından sonra bile onu yad etmiştir.
Yine amcası Ebu Talip Müslüman olmadığı halde yıllarca Resulullah’ı koruyup kollamış en zor zamanlarında bile yanında bulunmuştur. Sırf Allah’ın yolunda olmadığı iman etmedi diye Resulullah ondan gelecek olan iyiliği ve güzelliği reddetmemiş kabul etmiştir. Hatta vefatında hüzünlenmiştir.
Resulullah komşuluk ilişkilerinden bahseden bir hadiste “Komşu Yahudi de olsa öncelik hakkı bulunur.”(5)Buyurmuştur. İşte tüm bunlar bir kimsenin kafir olması ondan gelecek olan iyiliğinde reddedileceği anlamına gelmeyeceğinin, yada ona iyilik yapılmayacağı anlamına gelmeyeceğinin delilidir.
İşte Tağut’dan uzaklaşmak ondan gelecek olan iyilik den de uzaklaşmak anlamına gelmemektedir.
Örneğin şayet askerlikte, mazluma karşı bir zulüm ve zorbalık varsa, bu ister şeriata tabii bir ordu olsun ister olmasın ona tabi olmak tağuta uymaktır. Ama amaç insanların güvenliğini ise, o askerlerin koruması vesilesiyle toplumun malını, canını, dinini güvende tutmaksa o zaman bu tağut değildir. Çünkü bu zaten meşru olan bir durumdur. Bu noktada Askerlik yapan bir kimse, bahsettiğimiz amaçlar ile askere gidiyorsa yani zulme niyet etmiyorsa bu kimse Tağuta askerlik yapıyor anlamına gelmemektedir. Çünkü burada şeytani bir amel bulunmamakta aksine toplumun maslahatı ve güvenliği sağlanmaktadır. Bahsettiğimiz durumun aksi olursa şayet bu ister Şeri bir devlet olsun ister olmasın Allah’ın sınırını aşıp Tağuta yaklaşmak anlamına gelir.
Resulullah s.a.v, Yahudilerin bir kısmından destek almış ve onlarla birlikte savaşmıştır. “Peygamber Efendimiz (asm) Hayber’de Hayber savaşı esnasında Yahudilerden bir kısım adamlardan yardım istedi ve (savaşta elde ettiği ganimetten) onlara pay ayırdı.”(6) Anlaşılacağı üzere Kafir olmaları sebebiyle bazı kimselerle işbirliğinde bulunmak birbirine destek sağlamak da herhangi bir beis bulunmamaktadır.
Bu konu hakkında önemli bir delil ise Hılful Fudul’dur. Normalde Peygamberlik gelmeden önce Resulullah’ın uygulamaları bizim için herhangi bir delil teşkil etmez. Ancak Resulullah Hılful Fudul hakkında şöyle buyurmuştur; “Âbdullah b. Cud’an’ın evinde yapılan And’da ben de bulundum. Bence o and kırmızı tüylü bir deve sürüsüne malik olmaktan daha sevgilidir. O zaman Haşim, Zühre ve Teym Oğulları, deniz bir kıl parçasını ıslatacak kadar suya malik oldukça mazlumlarla birlikte bulunacaklarına and içmişlerdi. Ben ona İslâm devrinde bile çağrılsam icabet ederdim”(7)
Resulullah’ın Ben ona İslâm devrinde bile çağrılsam icabet ederdim. Söylemi Kafir, müşrik bile olsalar iyilik ve yardımlaşma üzerine bir birlikteliğin cevazını açıkça ortaya koymaktadır.
Yine Tağuta muhakeme de bu anlamda anlaşılır. Bir kimsenin hakkını talep etmesi meşru ve o kimsenin hakkı olan bir durumdur. Şayet adil bir kimsenin önünde muhakeme oluyorlarsa burada tağutluk bir durum söz konusu değildir. Çünkü İslam’ın en temel öğretilerinden biri adalettir. Ancak hakim rüşvet ile yada adam kayırma ile hüküm bina ediyorsa bu kimse ister şeri devlette olsun ister olmasın tağuta muhakeme olmuş demektir.
Zaten muhakeme konusunda bahsi geçen şu ayetin; “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa/60) nuzül sebebi tağuta muhakeme olmadan kastın ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki; İbnu Cerir`in Şa`bi`den rivayet ettiğine göre münâfıklardan bir adamla bir yahudi arasında anlaşmazlık çıktı. Yahudi Resulullah (a.s.)`ın rüşvet almayacağını ve adil karar vereceğini bildiğinden meseleyi Resulullah (a.s.)`a götürmek istedi. Münâfık ise Cuheyne`den bir kâhine götürmek istedi. Bunun üzerine bu ayeti kerime indirildi.
Başka bir rivayete göre ise, Bu ayet bir münafık ile bir yahudi arasında anlaşmazlık çıkması ve yahudinin meseleyi Resulullah (a.s.)`a götürmek istemesine rağmen münafığın İslam düşmanlığında ileri giden yahudi bilginlerinden Ka`b bin Eşref`e götürmek istemesi üzerine inmiştir. Yüce Allah yahudi Ka`b bin Eşref`i inkarcılığındaki katılığı ve İslam düşmanlığındaki aşırılığı dolayısıyla Tağut olarak adlandırmıştır.
Bu nüzul sebeplerinden de anlaşılacağı üzere, Kab b. Eşref yada Münafığın adaletten kaçtığını bilerek kendi menfaatlerine göre hüküm bulmak istedikleri anlaşılmış oluyor. Bu eyleminden dolayı Allah’ın Kab b. Eşref’e Tağut diyerek onu şeytana benzetmiştir.
Sonuç olarak, Tağut’un literatürde basitçe karşılığı şeytan ve şeytani fiillerdir. Böyle olan her durumda yani ister şeri bir devlet olsun ister olmasın, ister kendilerine islam ordusu desin ister demesin kendisinde şeytani ameller varsa, Allah’ın sınırları aşılmış zorbalık ve zulüm varsa bu tağuttur. Aksi halde iyi ve güzel olan her şey, adalet, hoşgörü ister kafirden olsun ister Müslümandan, ister şeri bir yönetimden olsun ister şeri yönetiminden olmasın bu Tağut değildir. Allah’tandır.
İbn Teymiyye’ye atfedilen sözde bu anlamı ifade eder; “Kafir bile olsa, Allah adil olan bir devleti ayakta tutar. Müslüman bile olsa, Allah zalim olan bir devleti ayakta tutmaz.”
Not;Bu makale Mehmet Bulgan’ın “Tağut Gerçeği” adlı, videosundan esinlinerek yazılmıştır.
Kaynakça;
1-İsfahani T-ğ-y
2-Usulüd-din s.252
3-İbni Sa’d, Tabakât: 1/212; Belâzuri, Ensâb: 1/237
4-Buharî, 4/83.
5-Abdurrezzak b. Hemmam, Musannef, VIII, 84.
6-Ebû Dâvud, el-Merâsil; Neylü’l-Evtar, 7/253
7-Ahmed b. Hanbel, I,190, 193