Allah’u Teala’nın, ululuğunu, kullarına olan merhametini ortaya koyan en önemli isimlerinden birisi ise Allah’ın “el-Ğaffar” ismidir. غفر (ğa-fe-ra) fiilinden türeyen “الغفار” sözlük olarak birşeyi üzerini örtmek, gizlemek anlamındadır.(1) Türkçe de kullandığımız savaşlarda takılan miğfer de aynı fiilden türemiştir.
الغفار “el-Ğaffar” ismi mübalağa ismi fail sığasında gelmiştir. Yani günahları çokça bağışlayan anlamındadır. Bu anlamda Allah’ı Teala kullarının hem işlediği günahların üzerini kapatır ve hem de onları affeder.
El-Halimi el-Ğaffar ismini açıklarken şöyle demiştir; “Kulların günahlarını örtmede mübalağa edendir. Öyle ki günahları dünyada da ahirette de ortaya çıkarmaz.”(2)
Allah’u Teala her birimizin yalnızken işlediğimiz yada kalbimizde ve aklımızda geçirdiğimiz kötülükleri ortaya çıkarsaydı, birbirimize bakmaya yüzümüz olmazdı. Allah’u Teala günahlarımız örterek bize mağfiret buyurmuştur.
Allah’u Teala, “el-Ğaffar” ismiyle mağfiret edeceği kullarının özelliklerini Kur’an’da şöyle buyurarak ortaya koymuştur;
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى Şu da bilinmeli ki, ben tövbe edip yürekten inanan ve iyi işler yapan, sonra da doğru yolda sebat eden kimselere karşı çok bağışlayıcıyım. (Taha/82)
Tevbe edip, yürekten inanan, Allah’a imanda sebat gösterenin, günahlarına karşılık “El-Ğaffar” ismiyle muamele edeceğini ifade etmiştir. Öyle ki hem dünyada hem de ahirette ayıplarını örtüp, günahlarını affeder.
Allah’u Teala el-Ğaffar isminin gereği olarak mümin kullarının günahlarını, sevaba çevirir. Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır; اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً Ancak tövbe edip inanarak erdemli işler yapanın durumu başkadır; Allah böylelerinin kötü hallerini iyiye çevirecektir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (Furkan/70)
El-Ğaffar ismi fiili duayı ifade eder. Şöyle ki Allah’u Teala kulların günahlarını çokça affedendir. Kullar ise Allah’ın azametini ve yüceliğini göz önüne alarak ondan istiğfar (bağışlanma) dilemelidir. Nitekim Allah kullarının kendisinden mağfiret dilemesini emretmiştir. وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin. (Hud/3) Hz. Davut Allah’tan şöyle istiğfarda bulunmuştur; وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعاً وَاَنَابَ Dâvûd kendisini (böyle bir temsil ile) sınadığımızı düşündü. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. (Sad/24)
Hz.Musa ise şöyle dua etmiştir; اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin. (Araf/155)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır; “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler(istiğfar eder), tövbe ederim.”(3)Buyurmuştur.
Peygamberler bile geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedilmesine karşın Allah’tan mağfiret diliyorsa biz günahkar ve sefil kulların çokça tövbe edip mağfiret dilememiz gerekmez mi?
Kurtubi, İbn Subeyh’ten şöyle rivayet etmiştir:
Bir adam Hasan-ı Basri’ye kıtlıktan yakındı, o “Allah’a istiğfar et” dedi.Başka birisi fakirlikten şikayet etti,o “Allah’a istiğfar et” dedi.
Adamın biri “Bana bir çocuk vermesi için Allah’a dua et”dedi, o “Allah’a istiğfar et”dedi.
Birisi ona bağ bahçesinin kurumasından şikayet etti, “Allah’a istiğfar et”dedi.
Bunun üzerine Rabi b.Subeyh ona “Sana farklı farklı şeylerden şikayet eden kimseler geldi,sen hepsine de istiğfarı tavsiye ettin.
Hasan-ı Basri şöyle cevap verdi: Ben kendimden hiç bir şey söylemedim.
ALLAH Nuh Suresin de şöyle buyurmuştur:
Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır.(Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.
(Nuh:10-12 – Tefsiri Kurtubi 18/302)
Allah’ın “el-Ğaffar” isminin müminlere tecellisi ise, müminlerin insanların ayıplarını ve kusurlarını yüzlerine vurmayıp, onu gizlemeleridir. Nitekim Resulullah (s.a.v) bir hadiste şöyle buyurmuştur; “Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allah da kıyâmet günü onun ayıbını örter. Kim de müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allah da onun ayıbını açığa vurur. Hattâ evinin içinde bile olsa, onu ayıbıyla rezil eder.”(4)
Allah’ın rahmetinden, merhametinden ve mağfiretinden ümit kesilmez. Nitekim şöyle buyurmuştur; قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Zümer/53)